IŞİD'e karşı Le Pen

Aslında kavga sandığımızdan daha büyük.   Ve bu kavgada Türkiye bir cephe ülkesi.

Uzun zamandır bu savaşın içindeyiz ve korkarım önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşacak.

Bu, 21. Yüzyıl’ın nasıl bir yüzyıl olacağı kavgasıdır.  Henüz başlarında olduğumuz bu yüzyıla hangi değerlerin egemen olacağı,  orada hangi temel kurallara göre yaşanacağı kavgası.

19. Yüzyıl’da olsaydık, “medeniyet” kavgası derdik. 20. yüzyılda “sistem”  kavgası yeterli görünebilirdi. 21. Yüzyıl’da ne diyeceğimizi bilemiyoruz.

Paris’teki büyük yürüyüş bunun bir parçasıydı.

Doğrusu ya, kalabalığın büyüklüğüne rağmen,  oradan yola çıkarak gelecek konusunda umutlu şeyler söyleyebilmek için zor.   “Kaybetmiş” ile “tükenmiş”in kavgasından yepyeni bir yarını doğuracak enerji çıkabilir mi?  Henüz çıkamazsa, o  enerjinin oluşabilmesi için daha hangi melanetlerin ve felaketlerin yaşanması gerekiyor?

*

“Medeniyetler çatışması”nı aşan bir şeyden söz ediyorum.

 Zaten “din” ile “medeniyet”in  eş anlamlı olarak kullanılmasına öteden beri karşı çıkmışımdır.  Dinlerin “öz”leri ile uygulamaları arasında büyük farklar olabildiğini biliyoruz;  farklı dinsel inançta insanların ortak medeniyet değerlerinde buluşabileceğini savunuyor, Türkiye’nin Cumhuriyet deneyimini bunun kısmen başarılı bir sınaması olarak görüyoruz.

 Burada “kaybetmiş” olarak tanımladığım taraf,  günümüzde “Müslüman alemi” diyebileceğim topluluk.  Kaybettiği şuradan belli:   Ne içinde yaşanan dünyayı anlayıp açıklayabiliyor, ne de onu ileriye doğru değiştirebiliyor.  Sıkıntısını ilkel patlamalarla dışa vurmakta. IŞİD ve Paris’teki cinayetler bunun örnekleri.

“Tükenmiş” dediğim  ise,  daha çok “Batı” diye özetlenen ama çıkarları söz konusu olduğunda Batı’yı Batı yapmış değerleri hiçe saymaktan geri durmayan kibirli, iki yüzlü ve tamahkar “güç alemi”.  İnsansız ölüm araçları ve elektronik silahlarıyla “kaybetmiş” ile başa çıkıyor görünse de, artık o da yeni dünyayı açıklamakta, ona umut vermekte ve değiştirmekte yetersiz kalıyor. 

Bu  kavgadan için iyi şeyler çıkabilir mi? Çıkamıyor işte.

Ve insanlık,  “kaybetmiş” ile “tükenmiş”i  aşıp,  gezegenin yazgısını değiştirecek o yeni vizyonu bulmayı, ona göre örgütlenebilmeyi bir türlü beceremiyor.

*

Türkiye işte bu savaşta bir cephe ülkesi.  Bu çatışmanın en ciddi çarpışmaların başkalarından daha önce ve daha şiddetli yaşandığı bir savaş alanı.

Bunun ilk işaretlerini 1980’li yıllarda, yaklaşan yeni yüzyılın çizgileri belli olmaya başladığında almıştık. Yıllar süren başörtüsü tartışması  bunun bir örneği idi.  Dinsel kimlik ile siyaset arasındaki ilişkinin nasıl tanımlanacağı laiklerle İslamcılar arasında uzun çekişmelere neden oldu.  Sonunda İslamcı kesim üstün çıktı.

Kimileri,  “kaybetmiş”in Türkiye’deki kazanımlarını  21. Yüzyıl için aranan vizyonun muştucusu gibi değerlendirdiler: Yeni bir sentez geliyordu!    

Ama öyle olmadığını artık biliyorlar.  Meğer büyümenin öncü ağrıları değil, kaybetmişliğin artçı ağrılarıymış çekilen!

Bu tartışmanın türevleri daha sonra “Batı” dediğimiz  aleme de yayıldı.  Onlar da ağızlarına yüzlerine bulaştırdılar.  Ellerinde mısırın koçanı gibi “reaksiyon” kaldı.

İlkel tepkiselliğe karşı battal Faşizm.  IŞİD’e karşı Le Pen! 

Durdurun dünyayı, inecek var!

Önceki ve Sonraki Yazılar