İslam coğrafyasında şair olmak

Bilen bilir, şairlik bütün dünyada zordur da, bizim coğrafyamızda harbiden “zor zenaat”tır.

Böyle olmasında şüphesiz ki şairlerin sezgi dünyasından seslenmelerinin rolü büyük, çünkü kimi insanlara göre sezgi dünyası yalnızca nebilere aittir. E hal böyle olunca da her anlamda baskı görmek, hatta öldürülmek kaçınılmaz oluyor!!!

Nitekim Kur’an-ı Kerim’in ünlü Şuara (şairler) Suresi’nin 222, 223 ve 224. ayetleri, İslam’ı ve İslami değerleri övmeyenler için devasa bir ateşi daha baştan öngörüyor. Ve sezgi dünyasından İslam’ın vaaz ettikleri dışında görüş taşıyanları “sahtekarlık, yalancılık, sapkınlık, çapkınlık” vs. yapmakla, (olmakla) itham ediyor… Bu vaaz edilenlerin cahil mollaların yorumu ile aldığı hâl, korkunç sonuçlar doğurmayı yazık ki her zaman sürdürdü ve sürdürüyor.

Yakın ve uzak tarihimizi bu anlamda hatırlatmaya gerek var mı bilmem? Hallac-ı Mansur’u dara çekenler, bu katli neden yaptılar? İmadeddin Seyid Nesimi’yi: “Mende sığar iki cehan, men bu cehana sığmazam/ Gevheri lâ mekan menem, kövünü mekana sığmazam…” dediği için, neden küçücük bir sandığa sığdırıp derisini yüzdüler? Neden “Açılın kapılar şaha gidelim…” dediği için, Pir’imiz Sultan’ı astılar? Ve neden daha dün, Sivas’ta, Behçet’i, Uğur’u, Hasret’i, Muhlis Akarsu’yu, Nesimi Çimen’i, Asım Abi’yi, Metin Abi’yi yaktılar?

Neden! Neden! Neden! İşte bütün bu “neden”ler, aynı zamanda İslam coğrafyasındaki geri kalmışlığın, kültürel algısızlığın da yanıtı oluyor.

Yakın zamanda bilgisayarıma bir video düştü, sıradan, herhangi bir görüntü gibi. Aslında bu tür videoları izleme alışkanlığım da yoktur, fakat nedense izledim. Hay izlemez olaydım. Bir ömre yetecek kadar vahşet gördüm. Kur’an’dan okunan ayetler ve “Allahu Ekber” nidaları arasında, güpgüzel yüzlü bir kız çocuğunu linç ediyorlardı…

Farkhunda Melikzade…

27 yaşında Afgan’lı bir kadın şair… Sözde evinde Kur’an yakmıştı, böyle söylüyordu bir kara softa. Bu iftirayla, güzel gözlü, güzel sözlü bir kadın şair, onlarca erkeğin taşlı sopalı saldırısı altında can veriyordu… Gerçekte ise O, açık sözlü bir şairdi ve üstüne üstlük bir de bu İslam coğrafyasında kadındı. Bu özellikleri katli için yeterdi de artardı bile.

Ağladım, çok ağladım. Yaralı bir hayvan gibi taşlara vurmak istedim bedenimi, yok olayım istedim.
Birkaç günlüğüne İzmir’i terk ettim ve dönüşümde de aynı acıyla bu yazıyı yazıyorum sizlere… İçimdeki sızı dinmiş değil, öfkem dinmiş değil (Merak edenler için o video, facebook sayfamda durmakta). Fakat neye yarar bunca acı, bu karanlık akıl alabildiğine güçlenirken ve aydınlık içinde yaşamayı hayal ettiğimiz hayatlarımız, bu zorba cahillerin elinde alabildiğine kısalırken…

İslam coğrafyası için pek de fark etmiyor, acı zaman zaman biçim değiştirip varlığını en korkunç biçimde sürdürüyor yazık ki. Farkhunda Melikzade’nin içimdeki acısı dinmeden, İran’dan Kürt Şair Emin Abbas’ın, göz kapaklarını, ağzını ve kulaklarını bir iğneyle, üstelik kendisi dikerek çektirdiği ve İran’da şairlere yapılan baskıları ve Kürtçe şiir yasağına duyduğu tepkiyi protesto eden fotoğrafı düştü haberlere… Ne diyeyim, ne söyleyeyim bilemedim. Acının, çaresizliğin, direnişin, öfkenin, mücadelenin, yani bütün bu birbirinin içinde ve dışındaki duyguların fotoğrafı, Emin Abbas’ın bu fotoğrafı olmalı. Ne yazık, ne yazık ki coğrafyamızda hâlâ konuştuğu dili savunmak için insanlar kanını döküyor, acı çekiyor…

Velhasıl nereden bakılırsa bakılsın, coğrafyamız ve tarihimizden kan akıyor abiler...

Önceki ve Sonraki Yazılar