Liyakat (!)

Dünyada en zor, en meşakkatli ve en uzun süreli eğitim branşı, tıp ve askerlik mesleğidir. Tıp profesörlüğü ve generallik seviyesine ulaşmak, ortalama insan ömrünün yarısından fazlasını alır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subay ve astsubay ihtiyaçlarını karşılayan eğitim kurumlarına “Askeri Okullar” denir. Ordunun subay ihtiyacını askeri liseler ve harp okulları karşılar. Bu okullara girmek çok kolay değildir, başta bedenî yeterlilikle birlikte onlarca kabul şartına haiz olmak gerekmektedir. Askeri liseler, bir yılı hazırlık olmak üzere beş yıldır. Bu liseleri bitiren öğrenciler harp okullarına alınırlar ve dört yıllık bir eğitimden sonra mezun olmayı başaranlar, “teğmen” rütbesi alarak göreve başlar. Komutanlık subayı niteliklerine sahip, kurmay subay ile stratejik seviyede sevk ve idare elemanı yetiştiren stratejik düzeyde araştırma ve geliştirme yapan bilim ve ihtisas kurumu ise harp akademileridir. Tüm bu okullar “yaşam boyu eğitim” felsefesiyle hareket ederek ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim verir. Her seviyedeki zorlu eğitim, bilime ve askerlik mesleğine uygun katı bir disiplin ile uygulanır. Vatanın müdafaası, ülkenin bölünmez bütünlüğü, Atatürk ilke ve inkılapları ve çağdaş eğitim, askeri okulların vazgeçilmez unsurlarıdır... Eğitim süresi hariç normal şartlarda bir teğmenin, “kurmay subay” olması şartı ile orgeneral ya da oramiral seviyesine ulaşması istisnalar dışında 37 yılını almaktadır. Orgenerallik ve oramirallik makamları süre beklemeyle edinebilecek en son, en yüksek rütbedir ve normal şartlar altında 4 yıl görev yaparlar. Bu uzun süreç için her rütbede, mutlak başarılı olmak esastır. Bu nedenle “yaşam boyu eğitim” aynen tıp mesleğinde olduğu gibi, askerler için de geçerli bir felsefe ve başarı için zorunluluktur. Her iki meslekte liyakat sahibi olmak hiç kolay değildir...

Her devlet için bir doktor ve bir subayın eğitim maliyeti, diğer meslek dallarına oranla çok daha yüksektir. Askerlik mesleğini sevmek ya da sevmemek saygı duyulacak kişisel bir tercihtir. Tıp mesleği insanların hayatını kurtarmak üzere eğitim verirken, askerlik mesleği (gerekli hallerde) insanları öldürmek üzere eğitim verir. Bu anlamsız çelişkiye rağmen ulus devletler, geçmişte olduğu gibi günümüzde de en büyük bütçelerini askeri yatırımlara ayırıyor. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası tüm dünyada başlayan savaş karşıtı eylemlerin hızla artarak devam etmesine rağmen, tüm dünyada halk tarafından en sevilen kurumların başında ordular gelmektedir. Bunun da sebebi kuşkusuz vatanlarının bağımsızlığı, özgürlüğü ve bayrağı için can veren askerlerdir...


KİM BAŞKOMUTAN ?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası MADDE 117 : 1. Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı: “Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur. Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetler'in yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne karşı, Bakanlar Kurulu sorumludur. Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetler'in komutanı olup, savaşta başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir. Genelkurmay Başkanı; Bakanlar Kurulu'nun teklifi üzerine, Cumhurbaşkanınca atanır; görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Genelkurmay Başkanı, bu görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur.”

Vekiller, bakanlar, bürokratlar ve her kurum için “benim” diyen Başbakan Erdoğan, bir konuşmasında; “ordu bana bağlıdır” dedi. Oysa Anayasa çok açık; “Başkomutanlık, Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur.” Buna göre Başkomutan Cumhurbaşkanıdır. Genelkurmay Başkanı (ordu değil) görev ve yetkilerinden dolayı “Başbakanlık makamına” karşı sorumludur. Cumhurbaşkanı Gül, İktisat Fakültesi mezunu. Başbakan Erdoğan, “tartışmalı” biyografisine göre İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi mezunu. Ve hayatının 37 yılı askeri eğitimle geçmiş kariyer sahibi bir Genelkurmay Başkanı, yani Başkomutan... Sıradan bir vatandaş olarak merak ediyorum; Anayasaya göre Genelkurmay Başkanı savaşta zaten başkomutan, Cumhurbaşkanı da yasaya göre Başkomutan. O halde nasıl oluyor da Başbakan, “ordu bana bağlı” diyebiliyor? Mesleği askerlik olan bir Başkomutanın, kısa dönem askerlikten başka hiçbir askeri bilgisi olmayan iki Başkomutanı olabilir mi?

Aklıma gelmişken yazayım. Führer (lider, yol gösterici) denilen Adolf Hitler, orta öğreniminde başarısız bir talebeydi. Ressam olma hayaliyle Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavlarına girdi ancak orada da başarısız oldu. Genç yaşta politikaya atıldı, asabi mizacı ve etkili hitabet gücüyle bağıra çağıra önce başbakan, daha sonra Alman Ordularının Başkomutanı (!) oldu. Ve daha sonrasını hepimiz biliyoruz efendim !!


Önceki ve Sonraki Yazılar