Kimlik belli.. Örgüt meçhul.. Güya!

Sultanahmet’i kana bulayan canlı bomba kadının telefonu olay yerinde “sağlam” bulunmasaydı.. Daha önemlisi, kadının yüzü patlamaya rağmen, neredeyse hiç yara almadan / bozulmadan kalmasaydı..

Belki biz bugün hâlâ o kadının DHKP-C örgütü üyesi olduğunu zannedecektik. DNA raporu geldiğinde de muhtemelen unutup gitmiş olacaktık.

Olmadı. RTE, dakika bir, hemen DHKP-C iddiasının üzerine atladı ama gerçeğin sızması engellenemedi.

Canlı bombanın adı Diana (ilk gün söylendiği gibi Ramazova değil) Ramazanova idi. Telefonunda da IŞİD bayrağı ve IŞİD teröristleriyle fotoğrafları vardı.

Hani, Diana Ramazanova Sultanahmet Camii’nin önüne “BEN IŞİD’İN İNTİHAR EYLEMCİSİYİM” diye pankart assa, ancak bu kadar net bilgi elde edilebilirdi.

Eeee, peki? Neden bu bilgiler RESMEN AÇIKLANMADI. Neden medya, sürekli polis kaynaklarına / emniyetten elde edilen bilgilere dayandırarak anlatmak zorunda kaldı? İçişleri Bakanı Efkan Ala, neden herkesin malûmu bu bilgileri kamuoyu ile “resmen” paylaşmıyor?

İşin içinde IŞİD var ve kadının soyadı da –bakın şu aksiliğe- Ramazanova diye mi?

*

Günümüzde habercilik üç biçimde yürüyor:

·      İktidara yakın gazeteler / TV’ler “kendilerine verilen” haberleri (bazen aynı metinle) veriyor. Tabii genellikle de dezenformasyona alet oluyor.

·      İktidara uzak / mesafeli ya da “muhalif” medya ise tırnaklarıyla kazıya kazıya bilgi kırıntılarına ulaşıyor. Sonra da onları bir araya getirip, bulmacayı çözmeye ve gerçeğe ulaşmaya çalışıyor.

·      Bir de, sağolsun yabancı meslektaşlarımız, bu memlekette olan biteni yazıyor. Ve biz onlardan alıp sizlere aktarıyoruz.

Üçüncü madde önemli. Zira, yabancı meslektaşlarımız da herhalde haberi “kendi kaynaklarından” alıyor. O kaynaklar da genellikle “kendi ülkelerinin resmi kurumları, istihbarat servisleri” oluyor. Peki, bu kaynaklar haberleri / bilgileri nereden elde ediyor?

Doğrudan doğruya TÜRKİYE’DEKİ İKTİDAR MENSUPLARI VE İKTİDARA YAKIN İSİMLERDEN. “Nasıl olur” diyeceksiniz!

Son birkaç yıl içinde defalarca ortaya çıkıp kanıtlandı ki, Ankara’da dinlenmeyen kalmamış. Düşünsenize, Davutoğlu daha Dışişleri Bakanı iken, yanında MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay İkinci Başkanı; oturup Suriye’yi konuşmuş.. O KOZMİK toplantıda, sınırımızın hali pür melali açıkça dile getirilmiş. Hatta, gerekirse ortalığı kızıştırmak için Süleyman Şah Türbesi’ne “bizim” birkaç füze atabileceğimiz, seçenek olarak değerlendirilmiş. Ve o nasıl bir KOZMİK halse, bütün bunlar kaydedilmiş. Basbayağı dinledik, öğrendik.

Demeye çalıştığım, şu: Artık hiçbir şey gizli kalmıyor. Dinleyenler “kimlerse”, açığa çıkmasını istedikleri şeyi bir şekilde sızdırıyor. RTE iktidarı, istediği kadar kamuoyundan saklamaya çalışsın. Bilgi vermesin. Perde arkasında oyun çevirsin. Yapmadım dediği şeyleri yapsın. Er ya da geç duyuyoruz, öğreniyoruz. Hem de çoğu kez, kendi seslerinden!

*

İktidar, IŞİD meselesindeki rolünü istediği kadar inkâr etsin. Birleşmiş Milletler raporlarına bile girdi iddialar / kanıtlar.

Zaten her şeyi bir kenara bırakın, Türkiye’deki IŞİD örgütlenmesini..  Cinayet işlemeleri, canlı bomba olmaları için Türk gençlerini devşirmeleri.. Bin kere haber olarak yazılıp, muhalefet tarafından dili getirilip, hatta adres gösterildiği halde bir şey yapıldı mı?

IŞİD, iktidarın yumuşak karnı. Siyasi İslam ideolojisinin dip notu. Dolayısıyla Ramazanova’nın kimliği ve bağlantıları apaçık ortada olduğu halde, resmen açıklanmaz. Açıklanamaz.

RTE de, Saray’ın adamları da yarım ağız terörü kınarlar. Oysa, “propagandist tetikçileriyle” mahallelerde ve Twitter gibi sosyal ağlarda tam tersini söyler.. Ve kafa kesen, gözünü kırpmadan kurşun yağdıranlara övgüler düzerler.

Ama dedik ya, gerçek şu ya da bu biçimde ortaya çıkar. Saklanamaz. Saklanamıyor.

***

Akıl baliğ vekiller!
Önce bilmeyenler için başlıktaki deyimi açayım. Akıl baliğ; rüştünü ispat etmiş.. Karar verme olgunluğuna erişmiş.. Aklı başında kişi demek.

“Vekiller”den kasıt da, Meclis Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu’nun iki kadın üyesi, AKP’li iki kadın milletvekili.

Komisyonda kararlarını açıklarken gerekçelerini de dile getirmişler.

·      İlknur İnceöz (AKP Aksaray Milletvekili): İşte, ayakkabı kutuları, aklımıza gelen, para sayma makinaları, paralar, yatak üzerindeki bu görüntüler baştan normal, akıl baliğ, temyiz kudretine sahip bir insanın düşünmesi gerekiyor. Burada nasıl bir kurgu var diye düşünmeden edemiyorsunuz. bu soruşturmayı yürütenlerin, adeta bir siyasi suikast girişiminin olduğunu anlamamak mümkün değil.

·      Ayşe Türkmenoğlu (AKP Konya Milletvekili): Makul şüpheyi de bırakın, gerçekten vicdanen düşüneceğim zaman makul şüphenin daha da altında bir şüphe bende oluşturmadı. 17 ve 25 Aralık operasyonlarında iki yıla yakın bir teknik takip yapılmış, adeta insanların suç işlemesi sağlanmaya çalışılmış ya da teşvik edilmiş ya da bekleniyor. Bakanların her şeyi kabul ettiklerini varsaysak bile bir suç işlediklerine dair yeterli şüphe ya da makul şüphe uyanmadı bende.

Biri, ayakkabı kutularını, para sayma makinalarını “kumpasa” bağlamış ve “akıl baliğ bir insan bunu düşünmeli” demiş. Sonrasında o kutularda, makinaların yanı başında bulunan paraların “neden o kişilere iade edildiğini” düşünmemiş. Hatta aklına bile getirmemiş.

Geçelim.

Diğeri de “bakanların her şeyi Kabul ettiklerini varsaysak bile bir suç işlediklerine dair yeterli / makul şüphe yok” diyebilmiş. Herhalde, para / saat / piyano / mücevher / gayrımenkul alsalar bile BUNUN SUÇ OLMADIĞINI söylemeye çalışmış.

Yine geçelim.

Nasıl olsa tarih “geçmeyecek”. Hem yazacak, hem de umarım hesabını soracak.

***


Önceki ve Sonraki Yazılar