İstifa, onur, devlet

Maraş’ta kan gövdeyi götürürken İçişleri Bakanlığı koltuğunda eski bir general İrfan Özaydınlı oturuyordu. 1978’in o uğursuz Aralık ayında sadece bir hafta içinde ana karnındaki çocuklar da dahil 150 kişi öldürülmüş, Alevilere ait evler, dükkanlar yakılmış, on binlerce kişi şehirden göçmüştü.  İrfan Özaydınlı beş gün boyunca uyumadı. Ardından “olaylarda solcuların da payı var” gibi bir laf edince partisinden de tepkiler yükseldi. 2 Ocak 1979 günü bir mektup yazdı ve istifasını Başbakan Bülent Ecevit’e sundu. Ertesi gün CHP grubunda konuşmak ve vedalaşmak için Meclis’e geldiğinde 013 plakalı devasa Chevrolet makam arabasını bırakmış, basit beyaz bir Ford Taunus kullanıyordu. Onurlu bir adam olarak öldü.

Kontrgerillanın götürdüğü Özaydınlı’nın koltuğuna Cumhuriyetin 42. İçişleri Bakanı olarak CHP’nin genç ve karizmatik senatörü Hasan Fehmi Güneş geçti.  1979 yılı boyunca siyasi cinayetler, katliamlar sürdü. Abdi İpekçi gibi gazeteciler, aydınlar öldürüldü. Şiddet giderek yükseldi. Güneş pek çok kez istifaya davet edildi. Ancak umursamadı. Güvenliği sağlamak için kurduğu “sokak timleri” pek çok masumun işkence görmesine,  yıllarca hapislerde çürümesine yol açtı. Ve 10 ay sonra  çok daha rezil bir biçimde istifa etmek zorunda kaldı.

 Hasan Fehmi, Özaydınlı’nın tenezzül etmediği  kırmızı 013 plakalı siyah Chevrolet ile Aynur Aydan adlı bir uvertür şarkıcının  evinin önünde görüntülendi. 40 civarında filmde de oynayan Aydan Bakan’la üç ay önce İzmir’de Efes Oteli’nin asansöründe tanıştığını ve aralarında duygusal bir ilişki olduğunu anlatıyordu. Güneş ise komploya uğradığını söyledi ama kendisi de dâhil hiç kimseyi inandıramadı.

Uçkur yüzünden istifa eden Güneş’ten sonra 30 civarında politikacı ve bürokrat İçişleri Bakanlığı koltuğundan gelip geçti.  Bu dönem boyunca Sivas, Gazi Mahallesi gibi katliamlar yaşandı, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Hrant Dink gibi gazeteciler, aydınlar öldürüldü.  Hemen her defasında koltuğuna yapışan bakanlar faillerin er geç bulunacağını söyledi, namus sözlerini havaya savurdu. Fakat sadece ikisi, Susurluk Skandalı’nda iş üzerinde yakalanan Mehmet Ağar  (Erbakan’ın Libya gezisini bahane ederek) ve yine 17 Aralık’ta iş üzerinde görüntülenen Muammer Güler istifa etti.

Şimdi üçü Ankara’da olmak üzere Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç ve İstanbul dâhil olmak üzere son üç yılda yedi büyük bombalı saldırıda 265 kişi öldü, 1500 civarında kişi yaralandı. Güneydoğu’da yirmi civarında ilçede “Gizli Bakanlar Kurulu Kararına” dayanılarak yapılan operasyonlarda içlerinde sivillerin ve çocukların da bulunduğu yüzlerce kişi öldürüldü. Devleti ve bağlı olması gereken hukuku yıllarca tartışılır hale getiren bu operasyonlarda taş taş üzerinde bırakılmadı.

Ankara’da şeklen istifa ettirilen bir polis müdürü dışında tek bir Allahın kulu istifa etmedi. Bombalamalara ilişkin soruşturmaların tamamında “gizlilik” kararı var.
 Ve ancak “istihbaratçıların görmezlikten gelebileceği” mide bulandırıcı detaylar, ihmaller, “Dokumacılar” gibi “TAK” gibi tuhaf örgütler, ilişkiler…
Türkiye’nin kamu yönetimi geleneğinde istifa, tek taraflı bir müessesedir.

Bunu ancak devlet dersini geçen onurlu kamu yöneticileri bilir.

Gazetecilerin hatırlatmasına gerek kalmadan, vicdanlarıyla bu kararı alırlar. Bakanlıklarının birkaç yüz metre ilerisinde yoksul insanların, öğrencilerin, gençlerin yerde kalan kanının temizlenmesini bile beklemez.

Ne ders kitaplarında yazar, ne de yasalarda emredilir.

Ama vardır… 

Önceki ve Sonraki Yazılar