Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

İstikrarı bozmak işte budur

Kısacası, meşhur istikrarı bozmak bu mudur?

Türkiye’de en büyük güven kurumu olan silahlı kuvvetlerimize bile son 10 yıldır yapılan tertip ve düzmece operasyonlar nedeniyle istatistiksel olarak güven kaybı yaşatılmış. 

Ama en çabuk düzeltilmesi elzem ve kolay olan yine burası olacaktır. Milletimiz ordusunu sever, sayar. 

En çok ona sahip çıkar. Çünkü en değerli varlıklarını, çocuklarını,  oraya emanet eder. Ülkenin ve sonuçta can güvenliğini askere bırakır.

Çocuklarını emanet ettikleri TSK’ya karşı boyunları kıldan incedir. 

Evlatlarının şehit haberini getiren askere “vatan sağolsun” diyebilen bir toplumuz biz.

Bu Cumhuriyet’imizi ordumuz yüce TBMM siyasi komutasında ve onunla birlikte kurdu.

“ordu, millet el ele” sloganı masa başında icat edilmedi.

Kurtuluş savaşı cephelerinde bu kaynaşma sağlandı.

İlk önce ulusal birliğimizin en büyük sembolü, çok değerli bağımsız, tarafsız ve ülkenin görünmez ama taşıyıcı direği olan CUMHURBAŞKANLIĞI  makamı yıllarca örselendi.

Beraberinde onlarca yıldır  SİYASİLERE güven kaybettirildi.

Güçlü, demir yumruklu, azarlayıp hakaret eden, fiili durumlar yaratan ve hatta temel anayasal düzeni kendine uygun hale getirmeye cesaret eden büyük bir lider yaratılması gerekiyordu.

Sistemi ona uyduralım, ondan sonrası Allah kerim diyenler ortalıkta devlet imkânlarıyla dolaşıyorlar…

Sonra özellikle Fethullah Gülen ve diğer dini cemaatler TSK ya sızdırıldı. 

Din ve cehalet, çıkar ve korkuyla birlikte kullanıldı. 

Başta asker, polis ve yargı olmak üzere bürokrasi içinde Cumhuriyet, Atatürk, Demokrasi, Çağdaş Hukuk ve Eğitim Sistemi ile fena oynandı ve kaos yaratıldı.

TSK’nın kozmik odası darmadağın ve en mahrem bilgiler yabancılara servis edildi. 

Gerçi bu suçları işleyen maşaların bir kısmı hesap veriyor, ancak onlara bu emirleri veren siyasi güçler nerede?

 

Yoksa BOP Eş Başkanlık görevi sürüyor mu?

Bakmayın siz kuru gürültüye.

Sonuçlara bakınca, bu soruyu sormadan edemeyeceğim.

Projenin eksik olan parçası, Allah korusun bir Türk-İran savaşı kaldı.

İşte buna iki ülkenin halkı da izin vermez.

Özellikle son 15 yıldan beri ezici çoğunlukla tek başına ülkeyi yöneten AKP iktidarı ortaklık, ev sahipliği veya en azından yardımcılık yapmadı mı?

Hatta Ergenekon davalarının savcısı benim diyen kimdi?

Çakma suikast iddiaları ile siyaset yapmaya çalışan ve asker düşmanlığı körükleyen  iktidar partisi hangisiydi acaba? 

Ergenekon, balyoz gibi düzmece tertip ve operasyonlarla TSK’nın saygınlığı ve ona güven duygusuyla oynandı.

Buna paralel olarak YARGI’nın ırzına geçildi.

Şimdi sıra yüce Meclis’in saygınlığı ve etkinliğine, dolayısıyla milli egemenlik kavramının kendisine geldi.

Hem de millet, milli egemenlik, diye diye. 

Hem bu son adımı da referandumda milletin kendisine yaptırtacaklarını sanıyorlar. Başaracaklarını sanıyorlar. 

Ancak, TBMM’ nin saygınlığı ve onun vasıtasıyla milli egemenliğin kendisini HAYIR diyerek milletimiz kendisi koruyabilecektir.

Ancak bundan sonra siyasilere tekrar güven ortamı geliştirebiliriz.

Siyasilerin tekrar güven sağlaması en zoru olandır.

Adaletin siyasiler tarafından içine düşürüldüğü çukurdan çıkarılması çok zaman ve emek gerektirecek.

Hukuk, guguk olmuş vaziyette.

Ancak bağımsız, tarafsız ve siyasi iktidarın kontrolü altında, yani vesayet altında organ olmayan bir yargı sistemi çağdaş demokrasi ve  sosyal hukuk devletinin teminatını oluşturabilir.

Çok kritik, uçurum kenarında günler geçiriyoruz.

Demokratik parlamenter yüzünü medeniyete dönmüş  Cumhuriyet’imizi HAYIR’lısıyla koruyabilecek miyiz, yoksa Ortadoğu bataklığının karanlık çamurlarına daha da çok batacak mıyız?

Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, dengeler ve güçler yeni yerlerine yerleşecektir.

Umarım HAYIR’lısı olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar