Şıracı Erdoğan, bozacı Berkan

Bir gazeteci düşünün ki, Radikal gibi adıyla da çizgisiyle de iddialı bir gazetenin kuruluşunda bulunsun. Sonrasında da tam 10 yıl süreyle böyle bir gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği'ni yapsın. Türkiye’nin önemli / tartışmalı pek çok yazarına köşe açsın. Liderlerin uçaklarına, kahvaltı sofralarına davet edilsin. Bugün de, Hürriyet’in yazar kadrosunda yer alsın. İsmet Berkan’ın biyografisi işte bu kadar havalı!

Radikal Gazetesi, 21 Haziran günü “kağıt üstünde” bitti ya!. İsmet Berkan, eski Genel Yayın Yönetmeni sıfatıyla gazetenin öyküsünü paylaşmış. T24 sitesinden Hazal Özvarış’ın sorularını yanıtlamış.

Sorulardan biri, -malum son günlerin en sıcak başlıklarından- Balyoz davası hakkında. Hazal, “medyanın, bu davayı yeterince araştırmadığı iddiasını” hatırlatıyor. İsmet Berkan da yanıtlıyor:

“Balyoz bizim dışımızda bir hadiseydi, Taraf gazetesi tarafından çıkartıldı. Ben hiçbir zaman tam olarak da olayı anlayamadım. Bu konuda cehaletimi söyleyeyim, çok meşguldüm ve oturup Balyoz’un dava dosyalarını incelemedim.”

ARA NOT: İsmet Berkan “evet, haklısınız” deyip geçse kurtaracakmış. Onun yerine, hem kendisinin hem de medyanın aczini / suçunu / ayıbını itiraf etmeyi seçmiş! Evet, genel yayın yönetmenleri çok meşgul insanlardır. Balyoz gibi kapsamlı bir dosyayı inceleyemeyebilirler. Ama gazetelerinde böyle bir görevi verebilecekleri editörler, yazarlar olsa gerek. O da mı olmadı! Bir zahmet, yakından tanıdığı Sedat Ergin’in Hürriyet’teki köşesini okusaydı, anlardı. Anlamamış. Tarihi bir davayı es geçmiş. Üstelik, şimdi “bizim dışımızda bir hadiseydi” diyor. Nasıl yani!!!!

“HIYARLIK” ETMİŞ!
Radikal gibi entelektüel düzey açısından iddialı, hatta kibirli bir gazetenin genel yayın yönetmeni “Balyoz’u pas geçmişse” gerisini boş verin diyeceğim. Diyemiyorum. Çünkü gerisi de felaket.

Hazal Özvarış, Kabataş vakasını ve buna ilişkin tweetlerini de soruyor.

Kabataş vakası, malum: Genç bir kadın günün birinde Star Gazetesi’nden Elif Çakır’a gözyaşlarıyla “uğradığı saldırıyı” anlatır. 70-100 arasında belden yukarısı çıplak, deri eldivenli erkeğin kendisini nasıl itip kaktığını, üstüne çiş yaptığını, bebeğini de yere fırlattığını söyler.

Görüntü yoktur. Tek bir tanık yoktur. Olay yerinde buna dair hiçbir iz yoktur. Yine de AKP ve Erdoğan, olayın üzerine atlar. “Bunlaaaar” diye diye Geziciler’e hakaret eder.

Tam da o günlerde İsmet Berkan, Twitter sahnesine çıkar. “Ben görüntüyü izledim. İğrençti” der. Aranan TANIK bulunmuştur.

Ne var ki, Kanal D Haber aylar sonra, iddia edilen saatte ve yerdeki görüntülere ulaşır. Ne görürüz, bırakın saldırıyı, kadına yan bakan bile yoktur.

YALANCI TANIKLIK
Bu zorunlu hatırlatmadan sonra, gelelim İsmet Berkan’ın Hazal Özvarış’ın sorularına verdiği yanıtlara. “Kabataş olayında ne oldu” diye soruyor Hazal.

“Ben de anlamadım aslında. Benim hıyarlığım, atmamalıydım o tweetleri. O tweetleri atarken tam olarak şurada oturuyordum. (Masanın kenarını gösteriyor.)”

Hazal da benim gibi yanıttan bir şey anlamamış anlaşılan, “-O görüntüleri tweetleri attığınız gün mü izlemiştiniz?” diye devam ediyor sormaya.

“Hayır, birkaç gün önce. Bu önemsediğim bir konu değil. Önemsesem yazı yazarım bununla ilgili, o yüzden tartışmanın detayına girmeyelim. Ama neden böyle olduğunu da anlamadım, iki tane tweet attım sonuçta. Benim Twitter’ı yanlış anlamamdan da kaynaklanan bir şeydi. Daha fazla detaylara girip yine bu tartışmanın içine girmek istemiyorum. Ne olduysa oldu, ben geçtim orayı çoktan.”

ARA NOT: Balyoz gibi, Kabataş vakasını da anlamamış İsmet Berkan. Ama anlamadığı bir vakada, üstelik görüntülerini bile izlememişken ortaya çıkmış. Tanıklık etmiş. Üstelik görüntüler de ortaya çıktığına göre, rahatlıkla söyleyebilirim, yalancı tanıklık etmiş. Buna rağmen, yine çok rahat “ben geçtim orayı çoktan” diyor.

23 NİSAN BAŞBAKANI
İşte, medyanın hali bu! İsmet Berkan, yaptığını / yapmak zorunda olup da yapmadığını itiraf ediyor hiç değilse. Bugünün “geçer akçe” öteki genel yayın yönetmenleri, köşecileri bunu da yapmıyor. Koltuğunu koruyabilmek için; yalan söyleyip yazıyor, güce boyun eğiyor, Balyoz / OdaTV / Askeri Casusluk gibi kritik davalarda üç maymunu oynuyor.

Sonra da bir bakıyoruz ki, Balyoz’da tahliyelerin başladığı gün NTV’de, CNN TÜRK’te, HaberTÜRK’te yine onlar var. Yine onlar çağrılmış. Konuşuyorlar, ahkâm kesiyorlar. Yine yalan söylüyorlar.

Aradaki tek fark şu: Bir yıl öncesine kadar anlattıkları darbeci / terörist masallarının “kahramanı” değişmiş. Bugün, Cemaat’i suçluyorlar. Paralel Çete’ye lanet yağdırıyorlar.

SANKİ DAHA YENİ FARK ETMİŞ GİBİ.. SANKİ AKP İLE CEMAAT BÜTÜN O GÜNAHLARI EL ELE İŞLEMEMİŞLER GİBİ..

Sahi.. Erdoğan 12 yıl boyunca 23 Nisan Başbakanı mıydı? O koltukta otururken Cemaat’in neler yaptığını, kumpasların nasıl kurulduğunu anlamadı mı!

Bu nasıl “dünya lideri” böyle!

İsmet Berkan’a sorsak anlatır mı acaba?!

***

HER YER DİRENİŞ!

Erdoğan ve tayfasının Gezi’den neden bu kadar korktuğuna en güzel örnek. Manisa’nın bir köyünde doğal kaynak suyunun özelleştirilmesine tepki eyleme dönüştü. Suyun kullanım hakkının 39 yıllığına bir firmaya verilmesi üzerine köylüler ayaklandı. Meşalelerle eylem yaptı. “Susma.. Sustukça sıra sana gelecek” sloganlarıyla hem de!

***

VİVA BRASİL
TRT yayınlamaya başladığından bu yana dünya kupalarını izlerim. Bir de milli marşları kaçırmamaya çalışırım. Hangi ülkenin marşı “nasıl bir his” veriyor? Şarkı gibi mi, yoksa askeri marşa mı benziyor, fikir edinmeye çalışırım.

Bu kupada henüz daha havaya giremedim. Ama şimdilik şu kadarını söyleyebilirim. Futbolda Almanya, milli marşta da Brezilya favorim. Nasıl olsa Brezilya’nın –en azından- yarı finale kadar yolu var gibi.. Bir maçını izleyin. Futbolcuların ve taraftarın, marşı –özellikle son kısmında- nasıl slogan atar gibi coşku ötesi bir duyguyla söylediklerine tanık olun. Sözleri bilmiyorum ama o duyguya bayıldım. Bayıldım.

Önceki ve Sonraki Yazılar