Kadın neden öldürülür?

Ankara Keçiören’de 20 yaşında bir adam, 18 yaşındaki beş yıllık eşini pompalı tüfekle vurduktan sonra intihar etti. İkisi de öldü... Kadın 13, Adam 15 yaşındayken evlenmiş... Bir de çocukları varmış...

Evet, bu haberlere giderek daha fazla rastlıyoruz. Hani, teknoloji gelişiyor, internetle tüm dünyayı dolaşabiliyoruz, insanlık Pluton’a ulaştı, çok uzaklarda dünya benzeri bir gezegen bulundu, falan...

Ne var ki, Türkiye’nin başkentinde 15 ve 13 yaşlarında evlendirilmiş iki çocuk, beş sene içinde aile boyu katliam yaşayabiliyor...
Teknoloji ilerliyor, ‘insanlık’ geriliyor...

***

Kadına şiddet bütün dünyada artıyor aslında. Ama bunun en önemli gerekçelerinden biri, kadının işgücüne katılım oranındaki artış. Brezilya’da kadınların toplam işgücü içindeki oranının yüzde 51’i bulduğunu belirleyen hesaplamalar var.

Erkekler kadın üzerindeki iktisadi hakimiyeti yitirdikçe ortaya çıkan şiddet vakasıyla yüzleşiyor pek çok toplum. Bu, özellikle işçi sınıfının kendi içinde bir tartışma ve mücadele konusu.

Ne var ki, Ortadoğu dünyada kadının işgücüne katılım oranının en düşük olduğu bölge. Ortadoğu’da ve özel olarak Türkiye’de kadına yönelik şiddetin giderek yükselmesi başka bir kaynaktan besleniyor: Dincileşme ve din savaşları...

***

Siyasal İslamcılığın geliştiği her yerde kadının toplumsal varlığı saldırıya uğruyor. Kadını eve tıkmanın, erkeğe itaat eden ikincil bir konuma iteklemenin ideolojisi üretiliyor. Kadına siyasal İslam alanında çocuk doğurmakla mükellef bir rol biçiliyor...

Kendine biçilen rolün dışına çıkan, erkeğe boyun eğmeyen, kendi toplumsal kişiliğini geliştiren her kadın şiddetin hedefi haline geliyor.

***

Ortadoğu, aynı zamanda bir savaş sahası. Tüm bir coğrafya çürümüş. Onlarca yıldır aşağılık rejimler tarafından yönetilen bir ‘Tımarhane Federasyonu’ gibi... İstisnasız her ülkede farklı yoğunluklarda bir savaş sürüyor. Silahlı müsaderelerin yaşanmadığı tek bir Ortadoğu ülkesi yok.
Tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın. Nerede çürüme, zorbalık, savaş varsa, orada en çok acıyı kadınlar çeker. Tecavüz savaşta genelleşir. Erkeklerin payına ‘şehadet’ düşerken, kadınlar öyle ‘kutsal’ mertebelerle ilişkilenmez; kadın savaşta ‘mallaşır’...

Ve İslamcılık, kadının mallaşmasına ilahi ve toplumsal gerekçe yaratmak için mükemmel bir ideolojik zemin sağlar...

***

Laiklik, İslamcılaşma karşısında kadının en önemli güvencesi ama bu topraklarda laiklik bile itibarsızlaştırıldı. Laikliği savunmanın önemi hakkında her ağzımızı açtığımızda, hep liberallerin ördüğü bir duvarla karşılaştık. ‘İnsan hakları’ diye sınıfsal içeriğinden soyutlanmış torbaya tıkıştırılan ‘Türbana Özgürlük’ kampanyalarına nice ‘solcu’ -kendine ‘sosyalist feminist’ diyen liberaller de dahil olmak üzere- şevkle katılıyordu.

Boğaziçi Üniversitesi’nden bir manzarayı hiç unutamıyorum. Kafalarına bezler bağlayan kadınlı-erkekli bir öğrenci grubu ‘Türbana Özgürlük’ müsameresi yapmıştı. Bunlar, Boğaz’a nazır fanuslarında kendilerine ‘solcu’ diyerek oyalanan ve tabii her bir şeyin en iyisini bilen ‘Boğaziçili’ liberallerdi. Cıvık ve vıcık vıcık bir manzara...

O dönemde RED’de, “Biz salak değiliz. Bir avuç İslamcı kadının üniversitelere türbanla girme özgürlüğünü değil, yüz binlerce genç kadının kafalarına zorla taktırılan türbanları çıkarma özgürlüğünü tartışırız” mealinde bir yazı yazmıştım. Evet, özellikle yoksul ve emekçi ailelerin bir plan dahilinde dincileştirilmesi, kadının örtülmesi ve eve kapatılması, sınıfsal sömürüyle iç içe geçmişti. Artık büyük kentlerin gettolarında tarikatlar toplumsal yaşamı belirliyor, kadını mahvediyor ve sömürü çarkına itaat genelleşiyordu...

***

Kadının içinde bulunduğu cendereden kurtulması için tek şart değilse de zorunlu şart, toplumdaki İslamcılaşmanın kırılması ve tersine çevrilmesidir.
Eh, yine geldik mi iktidar sorununa!..

Önceki ve Sonraki Yazılar