Kadir-i mutlak

Yaşlılar bilirler. Gençlere söylüyorum. Yazının başlığı ‘’her şeye gücü yeten’’ demektir ve Allah’ın özelliklerinden biridir. Bir AKP Milletvekilinin söylediği üzere ‘’Allah’ın bütün özelliklerini üzerinde taşıyan ‘’Tayyip Bey’in de, doğal olarak bir özelliği oluyor bu.


Halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, partisinin ve mütemmim cüzü MHP’nin desteği ile yasamanın, yürütmenin ve yapılan yasa değişiklikleri sonucu yargının büyük ölçüde hâkimi haline gelen Tayyip Bey’in neden bir de ‘’Başkan’’ olmayı istediğini bir türlü anlayamıyorum.


Pozitif Bilimler okumuş bir insan olarak bu isteği analiz etmeye çalıştığımda şu sorulara yanıt arıyorum:


1- Hem Başkan hem de AKP’nin Genel Başkanı olmak istiyor. Tarafsız olamıyor.


Ee, zaten öyle değil mi? Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, ‘’partimle bağımı kopartamazsınız!’’ demedi mi? Meydanlarda AKP’ye resmen ve alenen oy istemedi mi? Muhalefet partilerine her gün, AKP’nin yasal Genel Başkanından (!) daha çok verip veriştirmiyor mu?


2- Bakanları kendi atamak istiyor, ‘’Başbakan’’ sıfatlı bir ‘’ara görevli’’ istemiyor. Ee zaten öyle değil mi? Bırakın bakanları, mevcut yasal durumda bile Başbakanı bir işareti ile değiştirip, eskisini tarihin çöp tenekesine atmıyor mu? Hangi bakan Tayyip Bey’e ‘’gözünün üstünde kaşın var’’ deyip de yerinde durabilir, söyleyin Allah aşkına!

 

3- Devleti kararnamelerle yönetmek istiyor, öyle TBMM imiş falan uğraşmak istemiyor. Ee, zaten öyle yönetmiyor mu? OHAL kararı alındıktan sonra ortada Meclis falan mı kaldı? Bakanların boş kâğıda attıkları imzaların üstünü kendisi doldurmuyor mu?

 

4- İstediği kurumu, kuruluşu kapatabilmek, mallarına el koyabilmek, kendisine karşı gördüğü kişileri sorgusuz, sualsiz, süresiz hapse attırabilmek istiyor. Ee, zaten öyle olmuyor mu? Bunlara örnek göstermek bile abes. Savcılar, yargıçlar son zamanlarda neredeyse yalnızca bu işle uğraşmıyorlar mı?

 

Tayyip Bey ‘’Kadir-i Mutlak’’ bir biçimde Türkiye’yi yönetip, isterse başka devletlere bile savaş açıp asker göndermiyor mu? Peki, öyleyse daha ne istiyor? Bilemiyorum. Çocukken Fransız avantür yazarlarından ‘’Mişel Zevako’’nun romanlarına bayılırdım.

 

Yüksek düzeyli entelektüeller Zevako’yu pek ciddiye almazlar ama ben O’nun, başta ‘’Pardayanlar’’ olmak üzere, Krallı, Kraliçeli, Şövalyeli, bol entrikalı hikâyelerinden çok zevk alırdım. Zevako’nun romanlarından birinin sonunda şöyle bir sahne hatırlıyorum: Bir savaştan zaferle dönen Krala (XIII. Louise?), sarayın büyük salonunda toplanan asilzadeler saygılarını, bağlılıklarını sunup tezahürat yapıyorlar; önünde eğilip başarısını ve büyüklüğünü kutluyorlar.

 

Kral asilzadeleri selamladıktan sonra yan tarafa dönüp, Başbakanı Kardinal Richelieu’nün önünde yarı beline kadar eğiliyor. Böylece Fransa’nın kaymak tabakasına asıl yöneticilerinin kim olduğunu işaret ediyor. Fransa’nın ve Avrupa’nın dönem, en güçlü adamı olan Kardinal de şaşırtıcı bir şey yapıyor. Salonun bir köşesindeki kapalı bir perdeye dönüyor ve yere kapanırcasına eğiliyor. Bir süre sonra, perdenin arkasındaki gizli bir geçitten, harmaniyesinin kukuletasını başına geçirmiş ufak-tefek bir ‘’Kapusen tarikatı keşişi’’ çıkıp, Paris sokaklarında kayboluyor.

 

Bunu okuyan çocuk Uğur, ‘’insan hangisi olmak ister?’’ diye düşünüyor. ‘’Kral Louise mi, Kardinal Richielieu mü,
yoksa Kapusen Keşişi mi?’’

 

‘’Tayyip Bey ne olmak istiyor?’’ diye düşünürken aklıma bu geldi. Sahi, ne olmak istiyor acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar