Kapitalist modernite ve gelecek…

‘Çağdaş insan, tabiatı geçmiş asırların insanından daha iyi tanıyor; ama kendini tanımak açısından çağdaş insan, geçmiş asırlardaki insandan daha geridedir. Eğer eski bir filozofa: "Hayat nedir?" diye soracak olsaydık veya "insan nedir ve bu âlem boş ve hedefsiz bir şey midir?" diye soracak olsaydık en azından bir cevap verebilirdi.’ (Dr.Ali Şeriati)

Düşünen ve sorgulayan insan, yerini tüketen insana bıraktı. Modern insanın gelecek tasavvuru, insanlık tarihinin kadim sorularına yanıt vermiyor. Sanayileşmek, daha fazla tüketmek için örgütleniyor. Teknoloji, alimin zengine secde etmesi neticesinde ortaya çıkmış tanrısal bir güç.

Keza, zamanın insanı ile uygarlık bilinci arasındaki bağlantıları kopartan en büyük güç bu tanrısal alan (teknoloji). Medeniyetin ‘kendi anlam bütünlüğü ve arayışı’ içinden doğması gereken, yaşamı pratikleştirmek dışında bir amaca hizmet etmemesi icap eden teknoloji, bugün ‘tüketimsel bir varlık olarak örgütlenmiş’ insanın vazgeçilmezi.

Şeytan Adem’e secde etmedi. Ama tüm ‘melekler Adem’e secde etti.’ Adem bugün ne yaptı? Gitti, para ve gücü elinde bulunduran otoriteye secde etti. Ortaçağ akabinde ‘alimin zengine secdesi’ makinizmi yarattı. Makinizm, sömürü ve kapitalist zorbalığı, bu zorbalık ise ‘emperyalizmi’ doğurdu.

Zamane insan, TV adı verilen cihazdan hayata bakarken, otorite; ‘ezilenlerin, hayata egemenlerin gözünden bakmasını sağladı.’ Kapitalizm, topluma ‘teknolojik eşitliği’ getirdi. Iphone marka telefon, hem işadamının hem işçisinin cebine girdi. Bunu bir tür nimet addettik. Aslında Iphone marka telefonun, ‘kafeteryalarda oturup birbirinin gözünün içine bakan’ insanların bu ilişki modelini yok etti. Göz teması kesildi, ‘yalan sıradanlaştı..’
Kalbin aynası (göz) kapandığında, ‘sahte kişilikler örgütlenmeye, akabinde insan ve topluma hükmetmeye başladı.’

Tuğçe Kazaz analist, Hatipoğlu ‘hocaefendi,’ Metiner ‘siyasetçi’ oluverdi.
Toplamda tüm bu duruma ‘kapitalist modernite’ diyoruz. Tüketim eksenli bir toplum ve birey paradigması üzerinden, yaşam alanlarımız dizayn edildi. Öyle ki, ‘toplumsal durumdan ziyade, Sheakespeare’in yırtıcı hayvan dediği birey esas alındı.’

Doğulu toplumlar ‘kamucudur.’ Kamuculuk temelinde, inanç ve tarihsel birikim ‘eşitlikçi ilkeler barındırır.’ Takkeli şeytan gelir, ‘kapitalizme abdest aldırır.’ Her yolu dener, genetiği bozmaya çalışır. Ama ‘başarılı olamaz.’ Çünkü doğulu toplumların ruh kökleri, emperyalist bozgunculuğa  ve sömürüye karşı doğal direnişi tetikleyici faktörlerle doludur. Paylaşmak, bölüşmek, eşitlenmek…

Bu yüzden ‘batıda din düşüncesi ile doğuda din düşüncesi’ arasında farklar vardır. Batı’da, dini referanslarla sınıf mücadelesi üreten tek bir isim dahi sayamayız. Çünkü inançsal örgütlenme, imparatorluk tedrisatı içinde gerçekleşmiştir. Hakim sınıfın güdümünden çıkamamıştır.

Doğuda ise ‘dini referanslı yüzlerce sınıf mücadelesi örneği veririz.’ Şeyh Bedrettin ile başlayan uzun bir liste hazırlamak mümkün.

O halde burada bir farklılık var. Burada inanç, batıda yarattığı tahribatı tamamen yaratmıyor. Kamucu dinamiklere katkı sunuyor. Çarpıtıldığı ölçüde zahmet, özüne intikal ettiği kadar da rahmet saçıyor. Bu ince farkı doğru okuduğumuzda, Anadolunun solu, kuşatıcı ve kapsayıcı bir özne oluveriyor.
Biz; tarihe, toplumsal mirasa sahip çıkan, ve tarihsel mirasın bugün çarpıtılışı karşısında, emek dinamiklerine atıflarla dolu bu mirası özüne döndürmeye çalışanlar…

Bu kavganın süreceğini ve insanlığın nihai olarak birgün muhakkak ‘sınıfsız ve özgür’ bir dünyanın parçası olacağını söylemekle mükellefiz. Keza, tarih ve vicdan bu gerçeği alabildiğince yüksek bir sesle haykırmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar