
Avrupa çok rahatsız
Türkiye AB üyesi olmak için, kaç yıl olursa olsun sırada bekleyen bir ülke ve sonuçta da Avrupa’nın Doğu sınırındaki müttefiki; işte bu yüzden genel olarak Avrupa, özel olarak da AB, Türkiye’de olup bitenleri dikkatle izlemeyi her zaman sürdürüyor.
‘17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması’ gibi bir soruşturmanın binde biri AB ülkelerinden birinde olsa; o anda bakanlar istifa ettiği gibi, hükümet de istifasını sunuverir. Bu; Avrupa değerlerinin, ahlâk anlayışının bir gereğidir. Bugüne kadar hep böyle olmuştur, pek çok örnek vermek olanaklı.
Türkiye’de ‘17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması’ başladığından beri neler oluyor? Hepsi gözler önünde. Kimse istifa etmediği gibi; soruşturmanın önünü tıkamak için ardı arkası gelmeyen tayinler, ‘Anayasa’ya aykırı da olsa yayınlanan yönetmelikler vs ile soruşturmanın genişlemesine izin verilmezken; yapılmakta olan soruşturmanın da sümen altına itilmesi için ciddi bir çaba harcanıyor.
Bu davranışların hiçbiri Avrupalıların ‘etik’ anlayışları ile örtüşmediği için, Türkiye ile olabilecek bir ortaklıktaki ‘kültür ve anlayış’ farkının getirdiği zorluklar yeniden öne çıkmaya başladı.
AB’den yükselen sesleri yorumlayan siyasi çevreler “Yarın - bir gün AB içinde yönetime ortak edeceklerimizin, hırsızlığı olağan saymalarını nasıl göz ardı edebiliriz?” demeye başladılar. Çok da haksız değiller. Çünkü bugün Türkiye’de olup bitenler AKP Hükümeti’nin vaat etmiş olduğu ‘dönüşümün’ nereye vardığını belgeliyor. Evet, Türkiye’de dönüşüm tamamlanmışa benziyor. Artık lâik ve demokratik bir Türkiye’den, kendi geleneksel ahlâk anlayışlarını sürdüren bir ülkeden söz edemiyoruz!
Dönüştürülen Türkiye, adı ‘cumhuriyet’ olan bir padişahlıktan başka birşey değil!
*“Burada başbakan konuşuyor, sen ne diyorsun!” diyerek, açık hava toplantılarında insanları azarlayan bir RTE var artık.
*Devlet ziyareti için gittiği Pakistan’da, kendisine armağan edilen atı, kızı adına kabul eden ve bunu, Türkiye’de yolsuzluk ve hırsızlık soruşturmaları olduğu sırada açık açık söyleyebilen bir RTE var.
*Basın mensuplarının haber alma özgürlüklerini, emniyet binalarına girişlerini bir sözcükle yasaklayabilen bir RTE var.
*Dün Gezi Parkı Olayları’nda halkı öldürebildiği, kör bıraktığı için ödüllendirdiği polis teşkilatını; ucu kendisine ve yakın çevresine dokununca, hallaç pamuğu gibi atabilen bir RTE var.
*Önümüzdeki yerel seçimlerde oy kaybetmemek ve “Yüzde 50’yiz biz” söylemini sürdürebilmek için elinden geleni ardına koymayan, yalan söylemlerden medet uman bir RTE var.
*Dün dediklerinin tersini bugün söyleyerek, yüzü kızarmadan halkın önüne çıkabilen ve ‘benim halkım’ dediklerini çok rahat APTAL YERİNE KOYABİLEN bir RTE var.
Ve tabii, böyle bir başbakan ile AB birlikte çalışmayı arzu etmiyor; çünkü böyle bir yönetimin bugün dediklerini, yarın “Ben öyle dememiştim” diyebilecek karakterde olduğunu sezmek bir yana, gözleri ile görüyor.
Bu durumdan RTE rahatsız mı? Hayır, değil!
Çünkü RTE, ‘Cemaat’ ile yapmış olduğu koalisyonda; AB’yi, ‘Asker’i bitirmek için kullanmıştı, bunu da başardı. Ancak ‘Cemaat’ ile yapmış olduğu anlaşma gereğince, ‘Polis’ ve ‘Adliye’yi onlara bırakmıştı. Şimdi elinde hiçbir GÜÇ kalmadı; çünkü onun yolsuzluklarına göz yumarak, kendi ticari çıkarlarını sürdüren ‘Cemaat’in dersanelerine dokununca kıyamet koptu! “Hep bana, Rab bana!” sistemi bu kavganın doğmasına neden olunca, RTE’nin çıkışı çok ilginçti: “Bizim de sizin hakkınızda bildiklerimiz var” diyordu. Bu söylemdeki ‘de’ ekine dikkatinizi çekmek istiyorum...
Türkiye çok sıkıntılar atlatmış, genç bir ülkedir. Bu sıkıntılar da atlatılacak ve demokrasi, sonunda hak ettiği güveni kazanacaktır. Benim inancım tam. Şimdilik bırakın birbirlerini yesinler...
Not: Bu yazıyı yazarken henüz bakanlar istifa etmemiş, istifa ederlerken başbakanı istifaya davet etmemişlerdi. Bu istifalar yazının özünü bozmuyor, çünkü bakanlar hakları olmayan ve soruşturmayı engelleyici tasarrufları yaptıktan sonra istifa etmişler ve başbakanın kuklası olmuşlardır. İstifaların nasıl yapılacağı bile başbakan tarafından belirtilmiş, belirlenmiştir; Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın açıklamaları Türkiye Cumhuriyeti tarihinine kara bir not olarak geçiyor.