Süleyman Karan

Süleyman Karan

Kasabının bıçağını yalayan dana olmanın hiç zamanı değil

ŞER ittifakı eriyor. Kendi anketlerinde yüzde 44’e saplanmış durumdalar ve daha da erimeden bu seçimi atlatmak için, kargaları bile güldüren bir oyun tezgâhlayıp, seçim tarihini öne aldılar. Bu oyunun sebebi, yani önce partiden çok bir destek örgütü haline gelen MHP’nin başındaki kişinin çıkıp 26 Ağustos’u telaffuz etmesi, ardından alelacele, sanki görüşülecek bir şey varmış gibi, ittifakın sahibinin onu saraya çağırması ve ardından 24 Haziran’ın dayatılması, tam bir danışıklı dövüş. Hesap; muhalefeti gafil avlamanın ötesinde, fark daha açılmadan baskın seçim yaparak, YSK’nın yüzde 7’lik bir desteğiyle (ileri demokrasi işte bu, öyle ilerledi ki, YSK ittifakın bir parçası ve oylarla oynuyor. Yani bu millet hakaret ediyor) durumu kurtarmak. Bunu da atlattılar mı, zaten muhalefetin pek çok unsurunu, yeni inşa ettikleri hapishanelere kapatıp, ülkeyi kafalarına göre yönetmek istiyorlar.

Helikopter vesayeti

Ama bu da yetmedi, artık nasıl bir panikse, yıllardır 28 Şubat denen ucubeden nemalanan, ‘askeri vesayet’ mağduru havalarında, şiirler okuyup ağlayan bu siyasi güruh, bizzat bir askeri darbeye girişti. 26 Nisan’da helikopterle, eski AKP kurucusu ve bir zamanlar partinin ikinci adamının bahçesine çıkarma şeklinde garabet bir darbe... 28 Şubat sanal darbeyse, işte bu da tam anlamıyla banal bir darbe. Bakın işte asıl panik bu... Zira o eski kurucunun nasıl bir karaktere sahip olduğunu bile unutup, böylesine açık açık askeri vesayete bel bağlayacak kadar aciz hissediyorlar kendilerini... Her seçimde, birileri tarafından temcit pilavı gibi sofraya konan, kendisinin gıkı çıkmayan ve her seferinde cesaretsizlikte sınır tanımamakla ünlü bu siyasi karakteri korkutmak, tehdit etmek için askeri gönderiveriyorlar. Oysaki bir telefon, bir mektup, hatta bir mitingde küçük bir göndermeli tehdit bile, bu AB, ABD, bir grup kendini liberal sanan sözde kanaat önderinin parlatmayı çalıştığı bu zayıf siyasi karakterin, pılısını pırtısını toplayıp bir yerlere tatile gitmesine yeterdi de artardı bile. Yani iyi ki de aday olmadı, iyi ki de her zamanki gibi cesaretsizlik örneği sergiledi. Kürtler’den oy alabileceğine ilişkin iddia doğru olsa da, bu böyle bir seçeneği tercih etmek için yeterli bir sebep değildi. Bu arada haberi ortaya çıkartan ve paylaşan, sonradan da işinden olan meslektaşımızı kutlarım. Bu Yeni Türkiye’nin ahlak yoksunu medyasında, buna cesaret edebilecek gazeteci sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor çünkü.

Muhalefet gafil mi avlandı?

Muhalefet biraz gafil avlandı mı, evet sanki biraz. Ama hala birkaç adım önde, zira gerçekten bu yoz, gerici ve tehlikeli siyasi örgüt, her zamankinden çok daha zayıf ve erime süreci zincirleme bir şekilde devam ediyor. Kişisel ikbalden tutun gelecekte hesap verme korkusuna, husumetlerden pazarlıklara bıçak sırtında seçimlere gidiyor. Tek çimento ise liderleri ki o da artık bu amorf ve ilkesiz yapıyı ayakta tutmak için o kadar çok kendini ortaya atıyor ki, yıpranarak güç kaybediyor. Siz bakmayın, o üç-beş üçüncü hamur kalitesiz kâğıt parçalarına, o abuk sabuk tiplerin methiyeler düzdüğü utanç kanallarına, yıpranıyor hem de fena yıpranıyor. Ekranlarda o kadar görünüyor ki, artık millet bıkmış, onun yerine dizi tekrarlarına teveccüh ediyor. O methiye yarışını yapanların önemli bir bölümü ise ‘iktidar çanağından bir parça da ben nasiplenir miyim’ derdindeki hala aç kalmış ya da zıkkımlanmaktan çatlamak üzere olan gazeteci, akademisyen, anketçi, uyduruktan stratejist müsveddesi... Yani körlerle sağırlar birbirini ağırlar hesabı seviyesiz bir goygoy... Sözün özü, Türkiye’nin yabancı menşeli, milliyetçi soslu siyasal İslam’ı tel tel dökülüyor. Bagaja aldığı stepnenin oy aranı ise yüzde 5, hadi ittirkaktır yüzde 7... BBP’den söz etsem mi, hadi edeyim yazıktır, yüzde 0,5... YSK desen, o da tüm oyları cukkalayamaz ya, onun da oy oranı diyelim ki yüzde 7 olsun bu kez (ama sandıklarda da yurtseverler bu haramilere engel olmak için var, iş öyle kolay değil), geçen sefer yüzde 3 ila yüzde 5 arası götürdüğüne göre... Yani güçlüyüz, fazlayız, büyük bir aptallık yapmazsak, kurtulacağız!

Saçmalamanın sırası değil!

Yeter ki, mantıklı olalım, yeter ki cari siyasetin alışılageldik ayak oyunlarından, kişisel hırslarından uzak duralım, bir demokrasi cephesi olarak, en basite indirgenmiş bir hedefe odaklanalım. Bu hedef gerçekten çok basit ve net: Başkanlık sistemine karşı parlamenter demokrasiyi savunanların birlikteliği... Zira bu iktidarla bu ülkenin geldiği nokta, artık bu kadar uçurumun kenarı! Uçuruma bakarken, hala kendi hayallerine dalanlara, olmayacak duaya âmin diyenlere değil, aklı başında, bu yurdu seven yurttaşlara her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bu sebeple, şu anda demokrasi cephesini bölecek, kafasını karıştıracak, saçmalayan, üç kuruşluk hırsı peşinde koşan her kim varsa, hep birlikte bunların çenesini kapatmak, itibarsızlaştırmak da bir yurttaşlık görevi...

Akıl ve mantık tek çare

“Benim gönlümden geçen aday şu”, “O aday olursa ikinci turda gider diğerine veririm”, “İlla ki sol-sosyalist aday olmalı” gibi hayallerden, şımarıklıktan, cahillikten ve gabilikten bu ülkeye bir fayda gelmeyecek. Tersine, bu söylemlerin hepsi cehenneme giden yola taş döşemekten başka bir şeye yaramayacak. Bir kez olsun, eğer ki bu ülkeyi gerçekten sevdiğinize inanıyorsanız, şu kişisel çıkıntılıkları, şu ideolojik takıntıları, şu üç kuruşluk örgüt hırslarını bir kenara bırakıp, karanlığın karşısındaki aday kimse ona mührü basıp geçin. Hiç sevmeseniz de, hiç kafa dengi görmeseniz de... Geçiş sürecinin bir adayı gibi düşünün, gözünüzü kapatıp oyunuzu verin. Bu seçimde bir başkan seçmiyoruz, faşizm ya da demokrasiyi tercih ediyoruz. Hiçbir şey gelmek üzere olan karanlıktan daha kötü değil. Şimdi kasabının bıçağını yalayacak dana olmanın hiç ama hiç zamanı değil!

Önceki ve Sonraki Yazılar