S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Kim bu densizler?

Son dönemlerde Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve ailesine saldırıyı marifet sayan bazı kişiler belli televizyonlarda sıklıkla boy gösteriyorlar.

Bunlar kimlerdir?

Neden Atatürk’e saldırıyorlar?

Cumhuriyet savcıları bu konuda yasal işlem yapmıyorlar mı?

Bu konuda Laik Demokratik Cumhuriyet’e inanmış insanlar tartışarak yanıtlarını bulmaya çalışıyorlar.

Konuştuğum birçok kişi, aldığım e-mailler bu konuyu tekrar tekrar yazın ki halkın duyarlılığını bilsinler, ATA’mıza saygıda kusur etmesinler şeklinde. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalandığı, topraklarını emperyalist güçlerin ordularının işgal ettiği, can ve mal güvenliğinin bulunmadığı bir dönemde Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu insanını örgütleyerek Ulusal Kurtuluş savaşını başlattılar.

Çökmüş yıkılmış bir imparatorluktan, genç, onurlu, çağdaş bir Türkiye’nin temelini attılar.

Bunu gerçekleştiren kadroların lideri Atatürk’e; dünya da birçok ülkede özel anma törenleri düzenlenmekte, onun ilkeleri okutulmakta, anıtları dikilmekte.

Niçin?

Bu yalnızca Çanakkale savaşlarını kazandığı için mi, ya da Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu için mi yapılmakta.

Hayır.

O koyduğu hedef, o hedefe ulaşabilmek için öngördüğü ilkeler, gerçekleştirdiği devrimlerin dün birçok mazlum ülkeye ışık tuttuğu gibi bugünde geçerli olması ve yarınlarda da geçerli olacağı bilindiğinden.

Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını ödeyen Türkiye Cumhuriyeti kalkınabilmek için eğitimde, sanayide, hukuk sisteminde, bireysel özgürlüklerde birçok atılımı kısa sürede gerçekleştirebilmesi bu ilkelerin doğru ve uzun erimli olmasından değimlidir.

Emperyalist ülkelere savaş alanlarında ilk yenilgiyi tattıran Mustafa Kemal, ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlığın olamayacağını bilincinde sanayileşme hamlelerini bir bir nasıl gerçekleştirmişti.

Şeker fabrikaları, Sümerbank ayakkabı ve bez fabrikaları, Petrol Ofisi, Ferrokrom fabrikası, Et Balık Kurumu gibi halkın temel ihtiyaçlarını kaliteli ama ucuz sağlayabilmek için gerçekleştirdiklerinden bir kaçı idi.

“Bağımsızlık benim karakterimdir” derken, emperyalizme ve biat kültürüne karşı çıkan Devrimci niteliğini öne çıkarıyordu.

Padişah kulluğundan Yurttaş, ümmetten millet oluşturarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün ‘Ulus Devlet’ olarak sağlanabileceği gerçeğini dünya milletlerine göstermemiş miydi?

Bunun Laik ve Demokratik Cumhuriyet’le mümkün olabileceğini, dil ve harf devriminin bu beraberliği pekiştireceğini bilerek Çağdaş Türkiye’yi yaratmamış mıydı?

Şeriat hukukundan Medeni Hukuka geçiş, Kadın-Erkek eşitliği, o dönemde gerçekleştirilen büyük devrimlerden bir kaçı idi.

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken koyduğu ilkeleri uygulayabilmek ve halkına benimsetebilmek için aklın ve bilimin gösterdiği yolda hareket etti. İşte emperyalist ülkelerin fikirleri önünde saygı ile eğildiği Gazi Mustafa Kemal aynı zamanda onlar için sömürgecilik anlayışlarının önündeki en büyük engeldi.

Mustafa Kemal Hatay’ın Türkiye Cumhuriyet’i topraklarına katılması, Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulması halinde Musul ve Kerkük’te Türkiye’nin hakları bulunduğunu izlediği dış politika ile sağlamıştır.

Büyük Ortadoğu projesinin hayata geçirilmeye çalışıldığı bu günlerde güçlü Laik ve Demokratik bir Türkiye Cumhuriyet’i emperyalist ülkelerin ilk hedefleri arasında.

Arap Bahar’ı adı altında parçalayıp böldükleri Libya, Irak, Suriye gibi Arap ülkelerinden sonra hedeflerinde İran; Türkiye, Hindistan, olduğu bir gerçek…

Emperyalizmin önündeki en büyük engel Atatürk ilkelerine bağlı Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti…

Bilirsiniz ki; “Bir yapıyı bozabilmek için önce inşa eden mühendisi itibarsızlaştırır, sonra onun çizdiği proje üzerinde oynar, en sonrada kullandığı malzemenin kalitesini bozarsın.” İşte bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarına onun için saldırıyorlar.

Kim mi bunlar; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saldıranlar, Ulusal Kurtuluş Savaşın da yenilgiye uğramış emperyalistlerin yerli işbirlikçilerinden başkaları değil.

Türk Milleti 94 yıl önce 1919’da farkına vardığı, üzerine oynanan oyunun bu günde farkındadır.

O gün Sevr antlaşmasını dayatan emperyalistlerle, manda ve himayeyi savunan işbirlikçilerine Ulusal Kurtuluş Savaşı ile yanıt veren ve Lozan’da son noktayı koyan Türk Milleti oynanan oyunları görmekte, işin bilincindedir.

Sessizliği anlamadığından ya da korktuğundan değil, asaletindendir.

Yeri geldiğinde yumruğunu vurup, oynanan oyunları boşa çıkartmasını bilecek erdemde, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacak azim ve kudrettedir.

İyi pazarlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar