Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Kimsin sen?

GAZETECİLİĞE başladığım yıl 1969. Hatta hiç unutmuyorum, Ocak ayı başı.

Türk Haberler Ajansı (THA) Dış Haberler Servisi’nde iş başı yapıyorum.

Babam Selim Ragıp Emeç şiddetle karşı çıkıyor. Oysa kendisi de çekirdekten gazeteci.

Gazeteciliğe adım atmama öylesine karşı çıkıyor ki üç ay boyunca benimle tek kelime konuşmuyor.

Ama onun kızıyım ya! Sonunda ikna vaziyetleri ve yelkenleri suya indirtmek...

Bileğimin gücüyle bu işi yapabileceğimi ona kanıtlamayı kendime görev biliyorum. Ancak Selim Ragıp’ın aklında hep soru işaretleri. Burası Türkiye kızım, ya günün birinde başına bir iş gelirse? Yok, baba, olur mu? Benim karışık kuruşuk örgütler, insanlarla işim olmaz. Ama söylemek kolay… Aradan geçer yarım yüzyıla yakın zaman.

Günün birinde TC İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’ndan tarafıma bir kâğıt gelir.

O da ne? Diyor ki “Artık şüpheli değilsin. Aklandın.” Eee? Neyin şüphelisi?

Ergenekon! O da neymiş? O yokmuş, FETÖ uydurmasıymış. Yok yav. İyi de kardeşim, benim hakkımı korumakla görevli devlet, kendi içine sızıp yıllarca göz yumduğu Fethullah terör örgütünün beni bilmem kaç yıl boyunca yasa dışı teknik takibine nasıl maruz bırakabilir?

Ben gazeteci vatandaş olarak o devletin ayakta kalabilmesi için ömür boyu vergi ödemedim mi?

Ödediğim o vergiler benim insan hakkımı ayaklar altına alınmasında kullanılması için miydi?

Ya da Fethullah kim?

Cismi var da ipleri kimin ya da kimlerin elinde? “Devletin kılcal damarlarına kadar sızmasına” kim yol verdi? Ya da Cumhuriyet’in kuruluşunun temel taşlarından Cumhuriyet Gazetesi’nde bir dönem at koşturmasına kim göz yumdu? Kim? Kimsin sen?

Önceki ve Sonraki Yazılar