Farklı bir yüzyıldayız, farkında mısınız?

"İstanbul gibi bir kente olimpiyat getirmeye çalışmak Yirminci
Yüzyıl'lı, getirilmesine karşı çıkmak ise Yirmibirinci Yüzyıl'lı bir
davranış," diye yazdım Twitter'daki hesabımda  (#poyrazaltı).  Tabii,
söylediklerimi anlamayanlar ya da yanlış anlayanlar çıktı. Kimileri
hemen beni İstanbul'a olimpiyat verilmediği için "kına yakanlar"
kategorisine koydu.

Ki şaşılacak bir yanı yok. Ülkemizdeki bozuk medya düzeni tarafından
sersemletilmiş insandan  geçilmiyor.   Gece gündüz iktidarın beyin yıkama
darbelerine maruz kalanların, olguları ve karşı fikirleri bilmeyenlerin,
bazı şeyleri anlamaları çok zor...

Bunlardan birisi,  21. Yüzyıl'ın  20.  Yüzyıldan çok farklı bir yüzyıl
olduğu ve bu farklılığın her geçen gün biraz daha belirginleştiği... Bu değişikliğin insanların
ülkelerine, kentlerine, komşularına ve kendilerine bakışı değiştirdiği
olgusu... Eskiden makbul sayılanların  artık makbul sayılmadığı, eskiden
makbul sayılmayanların  ise baştacı edildiği gerçeği...

Farklılık o kadar büyük ki, hayatının çoğunu 20. yüzyılda geçirmiş
biri olarak bazen sanki yabancı bir ülkeye gitmiş gibi hissediyorum...

Bir örnek daha vereyim:  Bir ülkeye nükleer enerji santralı kurmayı
istemek 20. Yüzyıl'lı karşı çıkmak ise 21. Yüzyıl'lı bir davranış!

Kafaca 21. Yüzyıl'a geçmiş olanlar nükleer enerjinin yerini rüzgar ve
güneş gibi kaynakların alması için kararlı adımlar atarken, hala 1960'arda
olduğumuzu sananlar bu ülkeye bir değil, iki deği, tam üç adet nükleer
santral  kurmaya çalışıyorlar.

***

Nedir iki yüzyıl arasındaki fark?

Her şeyden önce   20 Yüzyıl'ın daha yarışmacı, 21. Yüzyıl'ın ise daha
paylaşımcı olduğunu söyleyebiliriz.

Bunun başta gelen nedeni, kanımca, üretim biçimleriyle de yakından
bağlantılı olan egemen iletişim tarzı.  Çünkü bu tarz hem yaşamın tüm
alanlarını kaplıyor, hem de düşünce biçimlerini belirliyor.

20. Yüzyılda özünde tek yönlü olan kitle iletişimi egemendi.
Mesajlar sınırlı güç odaklarından kitlelere doğru akıyor, " feedback" yani
geri dönüş için fazla bir olanak tanınmıyordu.

Modern olimpiyatlar ulus devletlerin ve kitle iletişiminin
yükselişi döneminde ortaya çıktı.  Ulus devletler tarafından olimpiyat
madalyaları yalnızca sportif başarının değil aynı zamanda "uygarlık"
başarısının  göstergesi sayıldı.

Köklerinde barış olan bu spor ritüeli, adeta savaşın yerine ikame
edilmiş bir gösteriye dönüşmüştü.  1936 Berlin Olimpiyatları unutulmaz bir
örnektir.

Soğuk Savaş döneminde madalya yarışı ulus devletlerin yanısıra ait
oldukları bloğun propaganda malzemesine  dönüştü.  Bizim basında da "Hür
dünya" mı önde yoksa "Demir perde" mi diye madalya sayımı yapılıyordu.

Olimpiyatın nerede yapılacağı da bloklar arası rekabetin
sahnelerinden biri olmuştu.

***

Artık çok farklı bir dünyadayız.  Bir yazara göre çivisi çıkmış,
başka bir yazara göre tepetaklak olmuş bir dünya bu. Ama belki de yavaş
yavaş ayılmakta olan bir dünya...

Paylaşıma dayanan yeni medyaların egemenliğini hızla kurduğu bir
dünya ... Olimpiyatlarda uluslar arasındaki rekabetin halkları değil,
ulus-üstü şirketleri, dev bankaları, müteahhit firmaları ilgilendirdiğinin
anlaşıldığı bir dünya...

Ağaçlar kesilecek, daha sonra hayalet evlere dönüşecek olan dev beton
binalar yapılacak. Birileri halk adına borçlanacak ve paranın yarısını
cebine atacak!

1976 yılında yapılan Montreal Olimpiyatları'nın son borç taksitinin
bu ay ödendiğini biliyor musunuz?

21. Yüzyılın insanları "yüzde 1"in sahneye koyduğu bu türden devasa
kandırmacalar istemiyorlar.  Bize de sorun diyorlar.  Madem ki parası bizden
çıkacak, karara katılmak istiyoruz diyorlar...

Bundan öncekilerden çok farklı bir kolektif bilinç oluşmakta...
Çünkü bu yüzyılın genç insanları birbirleriyle sürekli bağlantı halindeler.
.. Birlikte düşünüyorlar da diyebiliriz.

Gezi Parkı'ndan tanıyoruz onları. Wall Street'ten ve Rio'dan
tanıyoruz.  Başka yerlerden de tanıyacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar