Kobane'yle Diyarbakır'ın ne alakası var?

Sınırın bu tarafında Kobane’ye destek eylemleri başladığı andan itibaren devlet erkânı hep bu soruyu sordu: Diyarbakır’ın, Batman’ın, Van’ın, İstanbul’un, Kobane’yle ne alakası var?

Oysa kendileri de dâhil olmak üzere herkes biliyordu ki, Kobane çok uzun zamandan beri Türkiye’nin bir “iç” meselesiydi.

Niye mi? Anlatmaya çalışalım.

Suriye’de cihatçı terör yoğunlaşmaya başlayıp çatışmalar derinleştikten sonra Suriye devleti stratejik bir karar alıp ülkenin kuzeyini “devletsizleştirdi”; yani hem askerlerini hem de diğer devlet görevlilerini bölgeden çekti.

Böylece hem askeri birlikler savaş açısından çok daha kritik bölgelere kaydırılabildi hem de Suriye’de rejimi devirmeye çalışan Türkiye’ye sınırın hemen öte yanında “Rojava” adlı bir ateş topu hediye edilmiş oldu.

Rojava bir ateş topuydu; çünkü bölge nüfusunun ezici bir çoğunluğunu Kürtler oluşturuyordu ve üstelik hem ideolojik olarak hem de kalben yüzlerini Türkiye Kürtlerine ve Türkiye’deki Kürt hareketine dönmüşlerdi.

Rojava bir ateş topuydu; çünkü “devletsizleşme”den doğan boşluğu Kürt örgütler doldurdular ve bunlardan en güçlüsü “PKK’nin Suriye kolu” olduğunu söylemekte bir beis görmediğimiz PYD idi.

PYD, Öcalan’ın geliştirdiği “demokratik özerklik” fikrini hayata geçirmek için gereken adımları atmaya başladığında, ortaya bir “PKK devleti” çıkmış ve Kürt sorunu kelimenin gerçek anlamıyla sınır ötesi bir veçheye kavuşmuş oldu.

İşte bu, “Kobane’yle Diyarbakır’ın ne alakası var” sorusunun yanıtıydı; ortada varoluşsal bir ilişki, bir bağlantı vardı.

Ancak mesele bununla sınırlı değildi.

Rojava’nın ortaya çıkışının hemen ardından “devlet aklı” yeni bir “açılım” sürecini başlattı ve ilk kez muhatap olarak doğrudan Öcalan alındı.

Amaç PKK’yi silahsızlandırmak; daha doğrusu silahları ÖSO ile birlikte Esad yönetimine doğrultmasını sağlamaktı.

Bunun ideolojik meşruluğu için ise “Kürtlerle Türklerin birlikte kuracağı büyük Türkiye” söylemi devreye sokulmuştu; yani yeni-Osmanlı hayalleri uyarınca Kürtler ve Türkler beraberce Ortadoğu’nun emperyal gücü haline geleceklerdi.

Hayaller yeni-Osmanlı olsa da gerçekler böyle değildi elbette ve hem bölgenin dinamikleri hem Kürt siyasetinden yükselen “kimsenin askeri olmayacağız” sesleri buna izin vermedi.

İşte tam da bu nedenle, içeride müzakereler sürerken sınırın öte tarafında bir “vekâlet savaşı” başladı; “devlet aklı” sadece Şam yönetimine değil, Rojava’ya karşı da başta Nusra olmak üzere cihatçıları desteklemeye yöneldi.

Bundan birkaç ay önce ise IŞİD, Rojava’nın kentlerinden biri olan ve burnumuzun hemen dibindeki Kobane’yi kuşatma altına aldı.

“Devlet aklı” bütün hesaplarını kentin kısa süre içerisinde düşeceği üzerine yapmıştı. Öyle ki, kent düşecek ve sıra Rojava’nın “kanton” diye adlandırılan diğer kentlerine gelecekti.

Ancak hayaller bir kez daha yıkıldı ve Kobane halkının olağanüstü direnişi sayesinde IŞİD güçleri çekilmeye mecbur kaldı.

Şimdiden söyleyebiliriz ki, YPG güçlerinin IŞİD karşısında kazandığı zaferin hem Türkiye’de hem uluslararası kamuoyunda çok ciddi etkileri olacak.

Örneğin Kürt siyasetinin müzakere masasındaki eli çok daha güçlü bir hale gelecek, “ulusal birlik” fikri Kürtler arasında çok daha fazla destek kazanacak ve Batı dünyası Kürtleri bölgedeki “potansiyel yeni partner” olarak çok daha dikkatli bir şekilde izlemeye başlayacak.

Kobane’yle Diyarbakır’ın ne alakası mı var?

Bu yazıda giriş mahiyetinde vermeye çalıştığımız yanıtı, zaman çok net bir şekilde görünür hale getirecek önümüzdeki günlerde.   

Önceki ve Sonraki Yazılar