Süleyman Karan

Süleyman Karan

Köhnemiş siyasete karşı yeni tarz-ı siyaset (I)

Bir seçimi daha kaybetmiş olmanın bıkkınlığı ve moral bozukluğuyla, bu ülke nüfusunun en az yarısını oluşturan kesimler bir dağınıklık ve aynı ölçüde de kafa karışıklığı içinde… Bu durum sadece tek tek bireyler için geçerli değil, koskoca partiler için de geçerli… Meseleyi bir yeniden yapılanma ve arayış olarak değerlendirecek bir siyasi olgunluk ise ne yazık ki yok. Millet İttifakı’nın içinde yer alan CHP ve İYİ Parti’de olağanüstü kurultay gündemde… Fakat görünen o ki, kurultaylarda akılcı bir yol haritası çizilmek yerine, Türkiye siyasetini bir kanser gibi sarmış hizipçilik, kişisel çıkarlar, husumetler ön plana çıkacak ve partilerin yeniden yapılanması yerine kimin koltuğuna kim oturacak, hangi çıkar grubu partinin dümenini tutacak hesaplaşması yapılacak. Referandum ve 24 Haziran seçimleri sürecinde yaşanmış ve bu ülkede partiler üstü ülke çıkarlarını gözeten bir anlayış filizlenmişken, bundan bir deneyim çıkarmayı, yeni bir siyaset tarzını yeşertmeyi ve yaygınlaştırmayı hedeflemek yerine, anında fabrika ayarlarına dönmenin tercih ediliyor olması çok yazık!

Yeni bir tarz-ı siyaset

“Her şerde bir hayır vardır” deyişi, bugünkü koşullarda biraz fazla iyimser kaçsa da, yerel seçimlere kadar geçecek süreçte, gerçekten de yeni bir siyaset tarzını ortaya koymak yine de mümkün. Bu garip bir biçimde, otokratik sisteme geçiş, AKP-MHP-derin devlet ittifakıyla anti-demokratik uygulamaların iyice yerleştiği, medyanın iğdiş edildiği bir ortam sayesinde olacak. Şimdi baskı altında ortak akılla yeni çözümler, yeni oluşumlar, yeni bir söylem ve yeni ittifaklar kurma zamanı… Buna uyum sağlamak dışında bir seçenek yok gibi görünüyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında geçmişin çürümüş siyasetiyle geleceğin yeni siyaset tarzı arasında bir mücadele sürüyor. Her yerde olduğu gibi ülkemizde de bu yeni siyaset tarzının ipuçları ortaya çıkıyor. Bu bildiğimiz siyaset tarzından çok farklı, hiyerarşisiz, ideolojisiz, temel ahlaki ve insani değerlere dayanan, ortak akılla ve dayanışmayla, gönüllülük ve bireysel hukuk üzerine kurulmuş yeni bir arayış…

Öğrenen organizma olarak meclis

Hayır Meclisleri’nin referandum sürecinde gerek sahadaki başarılı çalışmaları, gerek başta partiler olmak üzere klasik siyaset mekanizmalarındaki insanlara farklı bir siyasi anlayışı tanıtması, bunun ilk adımı sayılabilir. Hayır Meclisleri’nin Gezi Direnişi sonrasındaki yerel forumlardan etkilenerek ortaya çıktığını belirtelim, yani bu birey inisiyatifi temelli ancak hâlâ eski siyaset anlayışlarını beraberinde taşıyabilen, hem partilerin temsil edildiği hem de bireylerin bir arada siyasi etkinlik yaptığı inisiyatifler olduklarını hatırlatalım. İşte bu sebeple de referandum bittikten, yani ortak ve somut bir hedef ortadan kalktığında dağıldılar. Dağılmaların en temel sebeplerinden birinin bu ikili yapı, yani hem parti ve siyasal yapı temsiliyetleri hem de bireysel hukukun iç içe geçtiği yapı olduğunu söylemek doğru olur sanırım. Ki bunun bir arada işleyemediğini, bu siyasi ve ahlaki olgunluğa muhalif kesimin erişmediğini yaşayarak gördük. Özellikle iki muhalif parti, CHP ve HDP arasındaki sürtüşmeler, ve il ve ilçe örgütlerinin bu tip inisiyatifleri ya anlayamadıklarından ya da kendi içlerindeki hiyerarşiye zarar vereceğinden çekindiklerinden uzak durmaları bu dağılmanın temel sebeplerinden ikisi oldu denebilir.

Gündelik hayatla dönüşme esnekliği

Yeni siyaset tarzları tarih boyunca olduğu gibi düşe kalka, deneye yanıla tekrar deneyerek kendi yolunu buluyor. Meclisler de işte böyle bir şey… 24 Haziran seçimleri öncesinde, bu kez tümüyle bireysel hukuk, gönüllülük, ortak karar alma, ortak akıl ve ortak ahlak üzerine kendi kendini şekillendiren Seçim Süreci Meclisleri, belki de ülkemizde ortaya çıkan ilk taban inisiyatifi olma özelliğini taşıyor. Taban inisiyatifleri, bugüne kadar ülkemizde yapılan cari siyaseti de yapısı gereği dönüştürecek oluşumlar... Zira Siyasi Partiler Yasası ve siyasi partilerin kendi tercihleri olan örgütlenme biçimleri ve tüzükleri, aslında bireyi hiçe sayan, ta 19’uncu yüzyılın sonlarından bu yana devam eden bir tarz-ı siyasetin uzantısı ve Bilgi Çağı’nda artık pek çok gereksinime yanıt vermekten çok uzak kalıyor. Bu sebeple, Seçim Süreci Meclisleri ile başlayan ve umarım yatay olarak hızla yaygınlaşacak bu yeni siyasi oluşumlarla Türkiye siyasetine renk gelecek. Siyasetin aslında ahlakı dışlamayan, insan için ekmek kadar, su kadar gerekli bir yaşam sürdürme aracı olduğunu bir kez daha ortaya koyacak. Bireysel kararlılıkla toplumsal sorumluluğu iç içe geçiren, kişisel özlemleri ve hedefleri toplumsal çıkarlarla sentezleyecek yeni oluşumlar, aynı zamanda parti tabanlarının da parti mekanizmalarında daha etkin olmasını sağlayacak bir yan unsur gibi de çalışabilecek.

Yerel seçimler, yeni bir sınav

Önümüzde yerel seçimler var ve büyük olasılıkla ağustos ayı sonunda AKP bu seçimleri de erkene çekecek. Kasım ayı gibi yerel seçimlere hazır olmakta fayda var. Bu süreçte ise CHP ve İYİ Parti’de kurultayların olumlu ya da olumsuz etkileri ortaya çıkmış olacak. Her ne olursa olsun, bu seçimlerde gerek sandık güvenliğini sağlamak gerekse ilçe, il ve büyükşehirlerde ortak adaylarla başarılı bir seçim çalışması yürütmek mümkün. Bunu sağlayacak olan ise partilerden çok işte bu taban inisiyatifleri olacak. Sahada daha etkin bir siyasi kampanyanın yolu, hep bir arada muhalefetin şeffaf, katılımcı bir yerel yönetim anlayışını da gündeme taşıyarak yerel yönetimlerde hem bir başarı öyküsü yazmak hem de yeni bir tarz-ı siyaseti somut olarak ortaya koymak olmalı… Şimdi yeniyle eskinin bu ülkenin geleceği için mücadele ettiği bir siyasal süreç var, hem de baskıcı otoriter bir yönetim ortamında… Bu pek çok sorunu çözmek anlamına geliyor ki, zorlu sorunları çözmek ortak aklı geliştirir. Yani hep birlikte başarırsak, Türkiye kazanır!

Önceki ve Sonraki Yazılar