Kontrgerilla 'reloaded'

Cizre’de yarısı yanmış sarı, kırmızı, yeşil flamanın üzerine botlarıyla basan Jandarma Özel Harekât mensubu, elinde mavi zemin içinde, iki çizginin arasında ‘Y’ şeklinde bir başka flamayla poz veriyor.
Diğer karede eliyle ‘bozkurt’ işareti yapıyor...

Twitter’da daha önce yanmış, parçalanmış ceset fotoğraflarını ‘leş’ diye sergileyen hesapta bütün bunlar.
“Buram buram Türklük kokan bir fotoğraf... Alın böyle fotoğraflarla övünün, ne işiniz var siyasetle falan?”" diye paylaşılmış... Ardından ‘bozkurt’ simgesinin siyaset üstülüğü, 350 milyon Türk’ü simgelediğine dair rivayetler...
Mavi flama Oğuz boylarından Kayılar’a ait.

Oğuzlar’da Yazır, Ağar, Bayat, Karaevli, Çepniler gibi 30 civarında ‘boy’ var. Çepniler tartışmasını Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast’tan hatırlayacaksınız...
Ancak Kayı Osmanlı İmparatorluğu’nu kurduğu öne sürülen boy...

Öne sürülen diyorum çünkü ciddi tarihçiler bunun 1440’larda ortaya atılan, Timur’un Osmanlılar’ı yendikten sonra Yıldırım Bayezid oğulları üzerinde egemenlik iddiasına karşı bir ‘teori’...

Hanedanı ‘yüceltmek’ ve Timuroğulları’nın “Oğuzhan’dan geldik” iddiasına karşı ‘Kayı menşei’ kurgusu..

Peki devletin güvenlik güçlerine bağlı tam teçhizatlı bir asker, yanmış yıkılmış bir PKK flamasını ayaklarıyla çiğnerken, neden bozkurt işaretiyle, Kayı boyunun flamasıyla poz verme gereği duyuyor?

Türkiye, 60’lı yılların sonundan itibaren yoğun bir ‘kontrgerilla’ faaliyetine sahne oldu. Toplumsal uyanışın, sınıfsal temelli hak arayışının bastırılması için, hemen her türlü toplumsal devinim provoke edildi.

Toplumsal hareketliliği, örgütlenme ve hak mücadelelerini istikrarsızlaştıran, her türlü yöntemle çatışmaya sürükleyen ve çatışmayı ‘askeri darbe’ gerekçesi yapan şema defalarca yürürlüğe kondu.

Aslına bakılırsa işe de yaradı.
Sınıf savaşını ve silahlı mücadeleyi öngören Latin Amerika tarzı örgütler önceleri ‘anarşist’, sonraları ‘terörist’ yaftasının altında marjinalleştirildi.

Kontrgerillanın tek yöntemi bu değildi. Toplumsal hareketlerin karşısına ‘milliyetçilik’ iddiasıyla Türk sağının efsanelerini, Ergenekon’u, ‘bozkurt’u kullanarak çıktılar.
NATO’nun bütün Avrupa'da örgütlediği gayrinizamı savaşın ‘yasadışı’ ve ‘gizli’ güçlerin formülü buydu. Sağın mitolojisi...

Türkiye’de de durum farklı olmadı.
‘Turan’ hayaliyle beslenen Ülkücü gruplardan devşirdikleri ‘paramiliter’ çetelerle suikastler, katliamlar organize ettiler.

Çorum ve Maraş katliamları, Abdi İpekçi, Ümit Doğanay, İlhan Darendelioğlu, Cevat Yurdakul, Doğan Öz, Cavit Orhan Tütengil, Kemal Türkler...
Şimdi 40 yıl sonra, Güneydoğu’da, Cizre’de, Sur’da, İdil’de kullanılan ‘gayri nizami’ yöntemlerin üzerinde Kayı boyunun flaması yükseliyor...

Filmi geriye sardığınızda 7 Haziran seçimlerinden hemen önce  başlayan bir süreç bu.

IŞİD’in üzerine yıkılmak istenen, ‘Dokumacılar’ gibi gizli servislerle, istihbaratçılarla içli dışlı, korunan ve kollanan gruplara atfedilen Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları, ardından gizli kararnamelere dayanan ‘sokağa çıkma yasakları’...

Ardından 80’lerde Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yapılan insanlık dışı uygulamalar bu defa sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçelerde açık havaya yayılıyor.
 
Peki amaç?

Kürtler’in sivil, siyasi mücadeleden vazgeçip ‘silaha’ sarılması... Silahlı mücadelenin tek yol olarak gösterilmesi... Ve silahlı militanları göstererek her tür toplumsal devinimin, yürüyüşün, protestonun ezilmesi...
Toplumsal mücadelenin, sınıfların hak taleplerinin ‘kimlik siyaseti’ çevresinde yalıtıyıp, marjinalleşmesi...

Askeri darbe yapılamayacak kadar karmaşık finansal-politik bir yapıda, kıpırdayacak yeri kalmamış muhalefetle yeni anayasa yaparak, başkanlık sistemi adı altında ‘sivil darbenin’ kâğıda geçirilmesi...

Beş anayasadan sonuncusunu yine ‘gayrinizami harp’ ve darbe formülüyle yapıldı. Altıncısı da aynı formülle yapılacak gibi görünüyor...
Demokratik bir anayasa ise kısmetse yedincisine...

Önceki ve Sonraki Yazılar