Korkmaktan bıkmak

Geçen gün bir arkadaşımla ülkemizin durumu üzerinde sohbet ederken dostum, "İnsanlar artık korkmaktan bıktılar" dedi. Bu tanımdan etkilendim. Daha önce "korku" üzerine yazdım diye hatırlıyorum ama bir kez daha korku kavramını düşünmekten zarar gelmez.

Korku; tüm canlılar için (bitkilerin de bazen korktuğu belirlenmiş) yaşamsal bir duygu. Korku duymayan canlıların hayatlarını idame ettirmesi olanaksız görülüyor. Korkacaksınız ki yaşamınızı tehdit eden tehlikelerden sakınabilesiniz. Yaşamınızı ya da size doyum sağlayan konumunuzu yok edebileceğini düşündüğünüz tehlikelerden sakınmak için önlemler almanız gereklidir. Bu temel, bir "var olma, varlığını sürdürme" dürtüsünden kaynaklanır, olağandır. Bir de olağanı aşan korkular vardır. Bunlara "fobi" de deniyor. Sözlükte "fobi" için, "Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan, olağan dışı güçlü korku, yılgı" deniyor.

Bu duygulara hayatın içinden bir örnek olarak -izninizle-, uzun süredir hayatımızda, ana-babamızdan, evlad-ü ayalimizden daha çok yer alan "Reisimizin" durumundan söz edeceğim.

O, uzun zamandan beri, büyük korkular yaşıyor gibi görünüyor. Bunu yaşamındaki ayrıntılardan anlıyoruz. Örneğin, tarihimizde hiç görülmemiş bir biçimde koruma önlemleri alıyor. Gezilerine en az 3 bin polis ve koruma ile çıktığı artık herkesin dilinde. Dışarıda-buna yabancı ülkeler de dahil- yemek yiyeceği varsa, sarayın aşçısı, yapılacak yemeklerin malzemesi ve sıkı durun, tıpkı orta çağın sultanları ya da kralları gibi, yemeklerin zehirli olup olmadıklarını anlamak için kendisinden önce tatmak üzere bir "çeşnicibaşı" birlikte götürülüyor.

Bizimle hiçbir kötü ilişkisi olmamış, bir Güney Amerika ülkesi olan Peru'ya bile giderken, üç tonluk zırhlı aracı, özel bir askeri uçakla önceden gönderilip bekletiliyor. Reis korkuyor. Müjdat Gezen'den korkuyor. Metin Akpınar'dan korkuyor. "Gezi Olayları" günlerini hiç unutamıyor. Gençlerin özgürlük, barış, sağlıklı çevre, onurlu yaşam için yaptıkları o barışçı, güler yüzlü, esprili eylemler hiç hatırından çıkmıyor. Durup durup ondan söz açıyor. Yıllar sonra, o eylemlerin sorumluları diye insanlara davalar açılıyor, "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezaları isteniyor. Reis, kendisi bu kadar korkunca, toplumu da "korkutarak yönetmeyi" usul belliyor. "Devletimizin beka sorunu var" diyor. "Ben gidersem devlet çöker" diyor. Milleti, "teröristlere destek verenler" ve teröristlere karşı olanlar" diye ikiye ayırıyor. Yani halkı ya "terörist olarak ceza alacaksın, ya da teröristler gelip seni yok edecekler" diye korkutuyor. Yukarıda sözünü ettiğim dostum, "ama artık insanlar böyle korkmaktan bıktı" diyor. Doğru olabilir. İnsanoğlu böyledir. Bazen her şeyden bıkar. 31 Mart’ta göreceğiz. Millete, korkmaktan bıkkınlık geldi mi yoksa Reis’in korkularının "bulaşıcılığı" hâlâ sürüyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar