Süleyman Karan

Süleyman Karan

Korku denen illetten kurtulursanız ne terör kalır ne de faşizm

Her zaman böyle insanlar olur. Hayatları sıradandır, espri yapmayı beceremezler, sevgili bulamazlar, işyerinde silik tiplerdir. Bir tür ilgi eksikliği, bir tür aşağılık kompleksiyle, yalan dolan, saçma sapah çıkışlar yapmak tek şanslarıdır ilgi çekmek için... İşte bu tipler için tam da şu yaşadığımız berbat zamanlar, bir fırsattır. Hele ki sosyal medya öyle bir fırsat sunar ki bu siliklere, artık her türlü felaket tellalığını yapmak için sıvarlar kolları...

Zavallıların zırvaları

"İstanbul'da Taksim Meydanı'nda çok büyük bir bombalı saldırı olacak", "Hafta sonu evden çıkmayın, yeni bir terör saldırısı yapılacakmış", "Bu haftadan itibaren pek çok canlı bomba sınırdan geçecekmiş" gibi haberleri genelde işte bu tipler bir yerlerinden uydurur. Sonra, işi gücü olmayan, geceyarısından sabaha kadar, sosyal medyada olan, hayatta herhangi bir eyleme katılmaya cesaret etmemiş, bırakın onu bir imza kampanyasına imza atmaktan bile tırsmış başka tipler büyük bir iştahla, bu zırvalara iyice janjanlayarak paylaşır. Şu basit hayatlarında, yani işten eve, evden işe gidip gelenler de, bir heyecan içinde ya da zaten konuşacak hiçbir şeyleri olmadığı için bunu hısım akrabayla paylaşır, ahlanır, vahlanır, bir duygu ve heyecan seli yaratır. Toplu histeri böyle başlar ve zaten iyice gerilmiş millet, ya kendini eve kapatır ya da kendi kendini gaza getirerek yol boyunca ecel teri döker. Aslında terörizme verilebilecek en büyük destek de işte budur. Aynı durum devlet terörü ve faşizan baskılar için de geçerlidir. Bu hayatları ve kalpleri boş tipler, çok kullanışlı bir fısıltı gazetesi ağı için kullanılır.

Amaç; korkutmak ve sindirmek

Terör adı üstünde 'korku' sözcüğünden gelir, kabaca 'korku ile sindirmek'tir amacı... Toplu ölümlere sebebiyet veren terör eylemleri olsun, devleti ele geçirmiş faşizan siyasi grupların toplu kıyım, toplu tutuklama, toplu hapse göndermesi olsun, tek bir amaç içindir. İnsanları küçük hayatlarına, küçük evlerine, küçük çıkarlarına, o pek tatlı incir çekrideğini doldurmayacak hayatlarına sıkıştırmak için...

Türkiye'nin neredeyse 50 yılı böyle iki taraflı bir kuşatmayla geçmesine rağmen, ne hikmetse hiç ders çıkartamıyoruz. Bir yanda ceberrut devletin bitmek bilmez baskısı ve karmaşa yaşanan dönemlerde kullandığı şiddet, öte yanda patlayan bombalar... İşin garibi şu ki, bu iki kanadın yaptığı her şey, sivil başkaldırıyı, demokratik muhalefeti, sivil itatasizliği vuruyor. Yani her türlü kazanan ceberrut devlet anlayışı oluyor.

Faşizmin tek silahı bu

Dikkat edin, 12 Eylül'de olsun, bugün olsun, hiç fark etmiyor, hedefte olanlar, tutuklananlar eline silah almayanlar, bırakın onu silahı hayatlarına sokmamaya yeminli yurtseverler. Ekranlara çıkan, berbat köşe yazıları yazanlar, teröre karşı mücadele safsatasıyla, devlet terörünü meşrulaştırmaya çalışanlarla, biraz önce yukarıda tasvir etmeye çalıştığım beyinsizler, bir korku imparatorluğu için taş üstüne taş koymakla uğraşıyor.

Şimdi Gezi eylemlerine şöyle bir gidelim ve meydanların, sokakların nasıl boşaldığını bir hatırlayalım. Evet doğrudur, polisin vahşice saldırıları, bunun bizzat devletin en tepesindeki kişi ktarafından kışkırtılması, hatta bırakın kolluk güçlerine esnafı katliama yönelten buyrukları sokakta hak arayanların sayısını azaltmıştı. Ama yine de 10 binler çıkıyordu protestolara, ta ki Suruç ilme başlayan ve belki 50 yıl sonra kim tarafından, hangi aşağılık amaçlarla yaptırıldığı ortaya çıkacak canlı bomba eylemlerine kadar... İşte o günden bu güne, protestolar çok cılızlaştı. Korku sokağı sardı. Kime yaradı? Kime yaradığını görmemek için kör olmak gerek. Ama karşımızda devlet aygıtını ele geçirmiş öyle bir faşizan grup var ki, bu bile yetmiyor. Son muhalife kadar hapse tıkana, kin gütütğü son işadamının parasına çökene, nefret ettiği sanatçıyı zindana atana kadar durmayacak bir devlet anlayışı var karşımızda. Bunu engelleyecek bir meclis, bir muhalefet ise hak getire.. Hak demişken, hakkının yargıda aramaya kalkanın şaşarım haline... Yok öyle bir güçler ayrılığı, yok öyle bir bağımsız yargı...

Korkmazsanız, korkarlar!

Ve hala gümbür gümbür gelen faşizmden korkmak yerine, kalkıp bombadan korkmak nasıl bir akıl işi akıl erdirmek mümkün değil. Bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, patlatanlar ya da bu terör ortamını yaratanlar değil, bu ülkenin yurtseverleri hapse giriyor.

Yani ne bombadan korkun, ne devletin insan haklarını hiçe sayan faşizan uygulamalarından, ne de kabadayılardan... Korkacağınız tek şey korkak olmak... Korku denen, ölümden beter duyguyu atmadan yurtsever olmak mümkün değil unutmayın. Korkmazsanız, korkacaklar!

Önceki ve Sonraki Yazılar