'Bu toprağın insanından asla umudumu kesmiyorum'

'Bu toprağın insanından asla umudumu kesmiyorum'

Tiyatronun ortak bir yaratı olduğunu bilen bir yazar, iki devrimci tiyatro Ankara Sanat (AST) ve Dostlar Tiyatrosu’nun yamacında yetişmiş, tanınmış oyun yazarı ve müzisyen Bilgesu Erenus...

YURT Gazetesi- Gamze Medeni/ Rejimin ‘Gezi’ korkusu Bilgesu Erenus’un ‘Bukalemun’ oyununu bir gün sahnede tutabildi. ‘Her şeye rağmen tiyatro’ ana temasıyla düzenlenen ‘34. Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri’ ve ‘27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ kapsamında Muhsin Ertuğrul Tiyatro ve Emek Ödülü’nün sahibi oldu; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, ‘ilk kadın oyun yazarı’ olarak kabul edilen Fatma Nudiye Yalçı’nın yaşam öyküsünden hareket ederek yazdığı ‘Yaftalı Tabut’ adlı tiyatro oyunuyla birlikte anlamlı bir olaya imza atmışken bir araya geldik...

‘Gezi Direnişini’ konu alan Bukalemun adlı tiyatro oyununuz Karma Drama tiyatro grubu tarafından seyircili-biletli provadan sonra gösterimden kaldırıldı, bu konuda neler söyleyeceksiniz?


Meslek hayatımda bu türden haksızlıklarla ilk kez karşılaşmış değilim. Kendi adıma bu duruma aldırdığım bile yok denebilir. Unutulmayı göze alan biriyim. Sanat dünyasında bunun pek rastlanabilir bir durum olmadığını biliyorum. Nice arkadaşım, yoldaşım iki reklam arasında, basında, televizyon ekranlarında görünmek, tanınmak için kendilerini çok farklı biçimlendirme çabası içindeler. Bunlara tanık oldum, hâlâ da oluyorum. Bu durum acı verici. Karma Dramacılar özelinde bana yaşatılanı sizler için şöyle tanımlayabilirim; Ses Tiyatrosu’nda bundan 4 - 5 yıl önce kimi özel tiyatrolara devlet yardımı kesilmesine yönelik bir protesto toplantısında oturduğum yerden el kaldırarak söz almış, “Yardım otosansüre yol açmakta, yardım alamayanlar sevinmeli demek ki devlet sizleri ciddiye almaya başladı, korkuyor” dediğimde o toplantıda en yakın dostlarımın bile sesli, sessiz tepkilerine hedef  olmuştum. Bukalemun’un Karma Drama’nın bir günlük biletli genel provasından sonra ‘tamamen’sözcüğüyle kaldırılışı bizim kuşağın bir dönem dilinden düşürmediği devlet yardımının bir kıyım olduğu günümüz için en tanımlayıcı örneğidir. Karma Drama’nın Bukalemun’u tamamen kaldırırken verdiği ilişik kesme ilanı ve çalışanlarını bu konuda mahremiyete daveti bir oyunun devlet mantığıyla ağırlaştırılmış hüküm giyişidir aslında.Ve gelecek yıllar için sanat kurumlarının seyircisi dışında hiçbir yardım gereksinimi duymamak adına vereceği mücadelede çok önemli bir belge olarak anılacaktır.



Dünden bugüne darbe günleri

Meslek hayatımda bu türden haksızlıklarla sıkça karşılaştım. 12 Eylül günlerinde ‘Ayı ve Ayıcı’ adlı bir oyun yazmıştım. Ayıcı cuntayı, Ayı ise boynuna halka geçirilmeye çalışılan halkı temsil ediyordu. Çingene çadırlarında birlikte gözlem yaptığım bir oyuncu arkadaşım aniden ‘bu oyunu oynamıyorum’ derken öylesine söylememişti. 80 sonrasının tiyatrolarını çok  başarılı bir şekilde disipline eden devlet yardımı henüz o günlerde başlamamıştı. Ancak bu ani kararda cunta uygulamalarının caydırıcı, can yakıcı yanı baskın çıkmıştı. Onu o gün değilse bile bugün anlayabiliyorum. Uyku sorunu çekmediğim halde, ‘Ayı ve Ayıcı’ oyunu ‘gözüme uyku girmedi’ halk deyişinin bana gerçek olduğunu yaşatmıştı. Galiba bu konuda üzülüyorum başka da örnek veremiyorum.



“Bukalemun'u, hem omurgalı, hem sürüngen olduğu için oyun kişisi olarak seçtim”

Bukalemun’la anlatmak istediklerinizi anlatabildiniz mi?


Bukalemun 1968 kuşağı ile gezi kuşağını buluşturduğumuz bir oyundur. Gezi benim için şu yüzden önemliydi, parayı reddeden gruplar ordaydı; bu günümüz için müthiş bir ipucu, anahtar. Parayı reddemezsek burnumuz asla ve asla hiçbir şeyden kurtulmayacaktır. 1980’de yazmak istediğim halkayı burnumuza geçireceklerdir. Ozan Sapmaz ile ‘Gezi Olayları’ sırasında tanıştım. Oyunum için müthiş malzemeler topladı gezide kendi başıma bulamayacağım değişik gruptaki kişileri evime taşıdı. Onlardan öğrendiklerimi bu oyuna taşıdım. Öğrenmeyi hiç bırakmayan özellikle halktan öğrenmeyi bilebilen biriyim. Bukalemun’a duygularına göre renk değiştiren ‘omurgalı ama sürüngen’ ismini  insanı düşünerek verdim. Omurgamız var ama süründürüyorlar. Bukalemun’a seslenmek zorundaydım ve Bukalemun’un yitirilen itibarını geri vermek istiyordum. Kendine gel toparlan, omurganı kullan mesajı vermeye çalıştım. Dönüşümler gezi tipolojisinin değişimleridir, tek kişisidir. Sürekli ben onları değiştirerek ozanı sanatçı adayı olarak aldım, sanatçı adayının bana oynadığı oyunlar bir kadın hali, gerilla hali sürekli dönüşerek 1968 kuşağına geziyi tanıtıyor. Gezinin omurgası üzerinde durmuş gençlerin dönüşümlerini gösteren bu oyunda bazı yanlar törpülenmek istendi. Törpülendiği halde ilginçti de kendini yitirmemişti. Etkileyiciydi. Daha sonra emir büyük yerden geldi (!) ve kaldırdılar.



Müzikle anlatıyorum

Bir oyunumda anlatamadığım şeyleri müzikle anlatabiliyorum. Kitleye seslenirken oyunda  yaratamadığım etkiyi iki üç dakikada insanlara geçirebiliyorum bunu yaşadım. Tiyatroda sansüre uğradıkça hapishane önlerinde, mitingde, parklarda bir şekilde bazı şeyleri söyleyebilecek bir hale getirip müzikte kullanmaya başladım. Bu da müziğin bir getirisi diye düşünüyorum.

Bukalemun’u oynamak isteyen başka ekipler çıkmadı mı çıkarsa da onlara neler söylemek istersiniz?

Kendi kuşağımdan ünlü biri her yıl oyunumu oynamak istedi. Hatta bir ara ilk o istediği için Karma Dramayı  bile durdurdum. Hâlâ haber yok. Oyunlarım ısrarla oynansın diye bir kaygım yok. Kendisini unutturanlara karşı en ufak bir çabaya girmeyen, rant peşinde olmayan, çalışmayı kendine yaşama biçimi haline getirmiş biri olarak umrumda bile değil.

Edebiyat dünyasına tiyatro oyunlarıyla girmişsiniz. İlk oyununuz ‘El Kapısı’ 1973 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenmiş, meslek aşkıyla işinize sımsıkı sarıldığınız ve hiç kopmadığınız aşikar. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü kapsamında Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü hakkında konuşabilir miyiz?

Küresel ahlakın kirli para ve rant ilişkilerinde sanat ve sanatçı her anlamda piyasaya düşürüldüğü için “Aman ben bir yanlış yapmayayım da bana ödül verilmesin” diyordum ama hem kendisine yaşatılanlarla sanat hayatı boyunca başetmesini bilen Muhsin Ertuğrul ismi, hem de son zamanlarda  hep birlikte neredeyse unuttuğumuz ‘emek’ sözcüğü beni bu korkumdan alıkoyup sevindirdi. Sevincimin asıl kaynağını belki de birkaç yıl önce 9 Eylül Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü tiyatro yarışmasının jürisinde yer alarak inceleme fırsatı bulduğum öğrenci metinleri karşısında duyduğum heyecan oluşturmuştu. 27 Mart 2016’da her yıl uygulanan bu yarışmanın bu yılki derece alanlarını oyunlarını piyasa ve fon beklentilerini umursamayıp ülkede ve dünyada yaşananları yine sahneye taşımaktan vazgeçmedikleri için gözyaşlarımla izlerken bir yandan da ödül çiçeklerimi onlarla paylaşmanın mutluluğunu yaşadım.

Parklarda,kaldırımlarda, her yerde oynayın

Özgür Üniversite’de yaratılan Dünya’nın Duraklarında adlı ortak oyunda yalnızca yoksul ülkelerin botlarda, denizlerde boğulmasını değil, hepimizin boğulduğunu anlattım. Sokaklara taşımak isteyenler varsa onlara sesleniyorum: Metni sizlerle paylaşabilirim. Kaldırımlarda, parklarda, alanlarda her yerde oynayın.

Bu topraklarda olumlu çabalar geciktirilir ama asla kaybolmaz”

Fatma Nudiye Yalçı’nın hayat öyküsünden yola çıkarak yazdığınız ‘Yaftalı Tabut’ adlı oyunu 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde sahnelenebilir kararına gelmesine dek yaşadıklarınızdan bahseder misiniz?


Halktan yana olmak bu topraklarda kimi çabalar gerektirir. Bu çabaların geciktirilmemesi için yanlış tanınan ya da hakkı yenmiş meslektaşlarımın haklarını sahnede tartışmak için elimden geleni yapıyorum. Lillian Helman (Güneyli Bayan), Halide Edip Adıvar (Halide), Virginnia Wolf (Kırmızı Karaağaç),Tevfik Fikret (Fikret) hep bu çabamın ürünleridir. Bu yıl ise ilk kadın oyun yazarımız Fatma Nudiye Yalçı’nın hayatından yola çıkarak Yaftalı Tabut’u yazdım. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Devlet ve Şehir Tiyatroları’na teslim ettim. Fatma Nudiye Yalçı’nın Osmanlı ve Cumhuriyet Burjuvazisini anlattığı ‘Beyoğlu 1931’  adlı oyunu Darülbedayi tarafından oynanmamış oyun yıllar sonra Devlet Tiyatrosu’nun atılacak kitaplar çöplüğünde illüzyonist Sermet Erkin tarafından bulunmuştu.