İşte yeni çıkan kitaplar

İşte yeni çıkan kitaplar

İnsanlar bu ara kitaplara sığınıyor. Çünkü kitap en iyi antidepresan Refarandum telaşına, kararsızlığa, hayırlı kararlara en iyi vesile... Sizler için romandan, öyküye birkaç kitap listeledik

Kalbim Turkuaz


Gazeteci Nıver Lazoğlu’nun ilk romanı Kalbim Turkuaz raflarda. Nıver Lazoğlu, acılarla örülmüş bir hayatın, kalbi yaralı bir Ermeni kızın öyküsünü anlatıyor.


Gönül telinin sızısı


Kadın olarak yaşamak, azınlık olmak. Bütün bunların ötesinde iklimi, coğrafyası da çetin şartlar taşıyan doğuda var olmak.


Yaşamın tüm menfiliklerine rağmen ayakta dimdik duran bir kadının gerçek hayat öyküsü.
Turkuaz, yani Firuze, yani Peruz'un hüzün kaplı yüreğinin yarına yürüyüşünde dünlerin Anadolu'sundaki renkler coşkun bir dille güne ulaşıyor. Bu toprakların kadim Ermeni halkına sıcak bir bakışla, gizli kalmış sevdanın gönül telindeki sızısı bir yönetmenin gözünden resmediliyor adeta.


Yazar okurunu dönemin diliyle, yerel şivesiyle, yaşam kültürüyle merak dolu soruların cevaplarını aramak için farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Yazarın kendi köklerinden bulup romanlaştırdığı bu hikâye aynı topraklarda yaşayanların kardeşliğini ve iç içe geçmişliğini de ortaya koyuyor.


***


Huzursuzluk

 

Türk  edebiyatının özgün isimlerinden Zülfü Livaneli'den  çarpıcı bir roman Huzursuzluk.
Merhamet zulmün merhemi olamaz!


İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.
Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.


***


Kadıköy'den Köprüaltı'na Hikâyeler

 


İlker Mumcuoğlu'nun ilk kitabı  Kadıköy'den Köprüaltı'na Hikâyeler, Yitik Ülke Yayınları ile okuyucularla buluştu.

 
Anadoluhisarlı çocukluğum! Göksu kıyısında bir ahşap, salaş yuvada başlamıştı yaşantım. Babam Çubuklu'dan sonra kıyıda olan rakı fabrikasında çalışırdı. Kırk yılda bir rakılardı; ama daimi rakı kokardı, anason kokardı. Rakı kokuluydu canım babam. Anam daimi yuvamızda, aşımızı, işimizi yapar, aynı zamanda tığla oya yapardı. Kadınlar hayrandı anamın oyalarına. Biz sokakta koşup oynardık, o camdan hüzünlü hüzünlü dışarı bakardı.


Anadoluhisarı'na sonbaharlar ansızın basardı. Ağaçlar kızıl urbalarını kuşanır, boğaz ayazlarına hazırlanırdı. Anadoluhisarı çarşısının ortasında Kavacık'a doğru çıkan çok hoş, dökülmüş sonbahar yapraklarıyla kaplı bir yolumuz vardı. Bu yol, ahşap binaların arasından yavaş yavaş yukarı doğu uzanır, binaların sonunda Anadoluhisarı'nın sırtlarına ulaşırdı. Bu küçük korulara kız arkadaşlarımızla gizli gizli çıkıp adi şarap götürürdük. Dimitrokopulo, Marmara ya da Mutuk favorimizdi. 


Fonda dört dörtlük Boğaziçi, aşk diyarı!

Bir yudum şarap bir yudum öpücük, karşıda uçsuz bucaksız Boğaziçi.
Anadoluhisarı, Göksu, Dolaybağı, Toplarönü, Küçüksu hafızamıza bıçakla kazınıyordu. 
Ali Abi'nin, Göksu kıyısındaki salaş arabasından götürdüğümüz çöp şiş; Ali Abi'nin Kara Kartal hakkındaki sıcak, doyumsuz hasbıhalı.
Anadoluhisarı, bütün sonbaharlarda aklıma, rüyalarıma üşüşüyor.
O sonbaharda koruda adi şarap içtiğim o kızı düşlüyorum!

 

Endişesiz İlaçsız

 


Bütüncül tıp hekimi Doç. Dr. Şafak Nakajima tarafından yazılan ve güvenilir pek çok tekniği bir arada bulacağınız bu kitapta, endişenin psikolojik ve bedensel kaynaklarını tanıyacak, olumsuz düşüncelerinizi değiştirmeyi, endişenizi yönetmeyi öğreneceksiniz.
Modern hayatın çılgın temposunda milyonlarca insan, yaygın anksiyeteden panik atağa, travma sonrası stresten fobilere uzanan sayısız endişe bozukluğu ile mücadele ediyor. 


Eğer siz de:

• Sürekli gergin ve huzursuz
• Gelecekle ilgili korkular ve geçmişe ait pişmanlıklarla dolu
• Küçücük sorunların karşısında bile çaresiz kalacak kadar güçsüz
• Sevdiklerine kolayca öfkelenip kalplerini kıran
• Sorumluluklarını erteleyen
• Doğru kararlar veremeyen    
• Odaklanamayan, hatırlayamayan
• Uyuyamayan, sık hastalanan
• Hayattan zevk alamayan, amaçsız, isteksiz ve mutsuz bir insan haline geldiyseniz, beyninizin kontrolünü, endişeye kaptırmış olabilirsiniz! 


Endişenin çözümünde ilaca bağımlı tedavi, kalıcı çözümler sunmadığı gibi, ilaçların yan etkileri, yeni sağlık sorunlarına da kapı açıyor. Doğal çözüm olarak sunulan birçok yöntem ise, bilimsel dayanaktan yoksun. Endişesiz İlaçsız yaşamınızı geri kazanmanızda en büyük yardımcınız olacak!

***


Paraşütteki Çocuk


Ferdi Tayfur, Angeline Jolie’ye benzetilen 24 yaşındaki ikizlerin biri olan Ceren, ilginç, şaşırtıcı, sürükleyici, aşk ve gizem dolu serüvenini anlatıyor… 
Ceren’in odağında ikizi Seren var. Seren’in eşi Özkan, çocukları Onur ve akrabalardan, okul arkadaşlarından başlayıp genişleyen ilişkiler ağı… Bu ağ, kuşatıyor okuyanı, merakla dolduruyor. Mekân çeşitliliği, özellikle varlıklı kesimlerden olan kişiler geçidi izliyoruz Paraşütteki Çocuk’ta…


Bir aşk ekseninde geliştiği bile başlangıçta belli olmayan müthiş bir serüvenin içinde buluyoruz kendimizi. “Aşk mucizesi”nin insanın yaşamını bu denli olağanüstü değiştirmesini adım adım izlerken, müthiş bir heyecanla nasıl bir sona ulaşacağımızı düşünüyoruz sayfalar ilerledikçe. Okuyanı içine çeken bir içtenlik ve sürekli merak uyandıran düğümleriyle okuduğumuz, polisiye ile gizemi, insanın iç çatışmasıyla karmaşık ilişkileri bir araya getirerek soluk soluğa bir roman oluyor Paraşütteki Çocuk…


Dengelerin bozulacağı yıllar başlamıştır ve hem dünyada hem Türkiye’de insanların karşılaştığı çaresizlikler, kötülükler, yalnızlıklar roman kahramanlarının gözüyle gündeme getirilip tartışılır sürekli. Gizemli Çinli Kung Fu Öğretmeni Mui’nin, “Bir kere şöhret olmaya gör; çok ünlü kişiler, ancak mezarlarında huzuru bulurlar… Her şeyini, her yerinde saklayabilirsin ama gözlerinde asla saklayamazsın… Haklının hakkını iyilikle vermezsen, zorla elinden alırlar…” gibi felsefi düşünceleriyle buluşurken bir yandan da Ceren’in İtalyan okul arkadaşı ve ikizinin aile dostları aracılığıyla uyuşturucu trafiğinin bir kesitine, gizli servislere, insanların birbirini kıskanmalarındaki, çekememezliklerindeki derinliklere giriyoruz.
Ceren’in de romanın bir yerinde de dediği gibi, “Tüm bu gizemli, gizemli olduğu kadar da korkutucu Agatha Christie ya da Stephen King romanlarındaki karmaşık düzenin içine mi girecektim? Daha önce de söylediğim gibi; o benim canım, her şeyim ikizime duyarsız kalmam mümkün değildi…”


Paraşütteki Çocuk, bu duyarlılığın nasıl sonuçlandığını şaşkınlıkla okuyacağımız bir roman.

 

Muhammed'in Tümceleri 


Günümüzün ozan, yazar, denemeci, eleştirmen ve düşüncebilimcilerinden Abdullah Rıza Ergüven'den yeni bir kitap Muhammed'in Tümceleri. 

“Bize göre Muhammed, ‘Her insanın dini kendi usudur, usu olmayanın dini yoktur’ demekle din konusunda olumlu bir adım atmış oluyordu. Özdeş zamanda böyle bir tümce, ne söylediğini bilen, onurlu bir insanın davranışlarını içeriyor! Kur’an’ın başından sonuna dek tanrı üzerine kimi sağlam görüşleri ve gözlemleriyle, ‘Tanrı olsa olsa böyle olabilir!’ demeye getiriyordu tanrı elçisi! Hz. Muhammed bir yandan ussal olana önem verirken, bunun hemen yanında ussal olmayan düşlemlere de yer veriyordu. 


Bağnazlar yeryüzünde olup bitenleri kendi düşlemlerine göre açıklayıp yorumlarlar. Sonra da içinden çıkamadıkları kör kuyulara saplanıp kalırlar! Onlar gerçekte kendi gibi düşünenleri yakalar ve böylesi çocuksu konuşmalarla avutup kandırırlar. Bu kandırmanın, uydurunun, yalanın altında hep kendi çıkarları yatar! Bunlar yıldızların (güneşlerin) bile kendi çevrelerinde döndüklerine inanırlar çocuksu aldanışlarla. Bilgisizliklerini unutarak, yazıklı insanlara kendilerini bir şey biliyormuş gibi gösterirler! Bunlar çevrelerinde Allah’a inanıyormuş gibi davranırlar. Hep Allah’a aykırı işler yaparlar! Gerçekte onlar İslam’ın Allah’ına değil, kendi çıkarlarına inanırlar!


Gerçeği yerine koyabilmek için tabuları, basmakalıp yanlışları yıkmamız gerekir! Ne doğa, ne de toplumlar durağanlıktan hoşlanmaz. Ne gökler yerinde durur ne de yıldızlar! Din sözcülerinin çıkarlarına, düşlemlerine göre süslenip püslenen bir tanrı! Ama, neye göre, kime göre bu tanrı? Çünkü, tasarlayıp düşleyen insan ‘tanrı’ diyor. Ama hiçbir canlının böyle bir kaygısı yok insandan başka!”


Abdullah Rıza Ergüven, bu kitabında nesnelerin gerçekliğini ortaya koyan bilimden yola çıkarak, tarihsel süreçte insanlar tarafından yaratılan tanrının öyküsünü anlatmaktadır. Bilim doğanın gerçekleridir, tanrılar ise düşlerin ürünüdür! İlkel insanın başlangıçtaki görünen avuntusu, göksel dinlerle yeryüzünden alınarak göğe uçurulmuştur!
Küresel güçler tarafından, din savaşlarıyla kan gölü haline getirilen dünyamızda, Abdullah Rıza Ergüven’in sesine kulak vermeliyiz. Aksi takdirde, bu kanlı süreç insanlığın sonunu getirecektir!