Kare’nin anlamı

Kare’nin anlamı

3 Kasım’da vizyona giren Altın Palmiye ödüllü The Square’in (Kare) gösterimi Başka Sinema kapsamında devam ediyor. İsveçli yönetmen Ruben Östlund, Kare’yi güven ve yardımseverliğin olduğu bir tapınak olarak tanımlıyor, içinde hepimiz eşit haklara ve yükümlülüklere sahibiz diyor.

Cannes’da The Square (Kare/ 2017) filmiyle Altın Palmiye ödülü alan İsveçli yönetmen Ruben Östlund, 58. Selanik Uluslararası Film Festivali’nin konuğuydu. Etkinlik sinemacının Free Radicals (1997), Free Radicals 2 (1997), Let the Others Deal with Love (2000), Family Again (2002), The Guitar Mongoloid (2004), Autobiographical Scene Number 6882 (2004), Involuntary (2008), Incident by a Bank (2010), Play (2011), Force Majeure (2014), The Square (2017) filmleriyle toplu gösterimini düzenledi.

Östlund, İsveç’in Gothenburg yakınındaki Styrsö adasında 1974’te doğdu. Babası öğretmendi, annesi sosyolojiyle ilgileniyordu. “Küçük bir adada büyüdüğüm için olanaklar sınırlıydı, ben de çevremi gözlemlemeye  başladım” diyen Östlund Gothenburg Üniversitesi’nde grafik tasarımı okudu. Kayakçı Erik Hemnendorff’la birlikte Platform Production’ı kurdu, peşpeşe üç kayak filmini uzun plan sekanslarla gerçekleştirdi. İnsanın sosyal davranışları ve psikolojisi onu çok ilgilendiriyordu.  Gözlemleri, keskin mizahı ve empatiyle insanın zayıflığını irdeledi. Bireyin özünü, acı çekişini, korkularını, varoluş krizlerini özgün anlatımıyla betimledi. İyi, olumlu bir provokasyonun işe yaradığını vurgulayan sinemacı anlatım stili olarak taşlamayı seçti.

“Kare’de sanatçı cafcaflı, gösterişli sanattan söz eder, gerçekte yüzeyi kazırsanız altından birşey çıkmaz. Bu dünyayı çok iyi bilirim. Gothenburg Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’nde ders veriyorum. Bitişiğimde Film Bölümü var. Orası aynen Hans Christian Andersen’in İmparatorun Yeni Giysileri masalı gibidir. İnsanları alışkanlıklarından, düzenlerinden uzaklaştırmayı seviyorum, Maskelerin arkasına saklanarak rol yapmalarını istemiyorum” diyen yönetmen sinemada şiddeti dramatik görüntülerle yaratmanın çok kolay olduğunu fakat bazılarının ekranda izledikleri bu şiddeti  gerçek yaşamda uyguladıklarını belirtiyor.

Stockholm’deki X–Royal Müzesi’nin baş küratörü Christian (Claes Bang) yeni bir sergi hazırlığı içindedir. Amerikalı bir sanatçının enstalasyonu kentin merkezinde sergilenecektir. Bu enstalasyonun 
adı Kare’dir. Kare, güven ve yardımseverliğin buluştuğu bir tapınaktır, içinde herkes eşit haklara ve sorumluklara sahiptir.  Yaşamla didişen, boşanmış, iki çocuklu Christian bir sabah işine giderken soyulur, cep telefonunu, cüzdanını, dedesinden kalma kol düğmelerini çaldırır. Hırsızın peşine düşmeye karar verir, Sergiye yeterince yoğunlaşamaz. Bu arayış onu kentte yaşayan
farklı yüzlerle tanıştırır. Her İsveçli gibi o da bu yabancılara önyargıyla, korkuyla, düşüncesizce yaklaşır.


Sergiyi kitlelere duyurmak isteyen sosyal medyacılar müzenin web sayfasına sarışın evsiz bir kız çocuğun patlayarak parçalanma görüntüsünü koyar. Amaç bu görüntüyle gündem yaratarak
sergiyi duyurmak, müzeye daha fazla yardım fonu sağlamaktır. Östlund, günümüzde toplumun ne denli duyarsızlaştığını, bencilleştiğini, yozlaştığını anlatır. Eskiden İsveç’te ebeveynler çocuklarının boyunlarına ev adreslerini asıp onları tek başlarına gezmeye gönderirlermiş. Çocuklar yollarını kaybederlerse onlara yetişkinler yardımcı olurlarmış. Şimdiyse bu yardımsever yetişkinler ne yazık ki potansiyel tehdide dönüşmüşler  “1950’lerde İsveç bambaşkaydı, suç oranı çok düşüktü” diyor Ruben Östlund. Kare’yi sinemacı şu sözlerle betimliyor: “Sorumluluk ve güven, varsıl ve yoksul, güç ve güçsüzlük, devlete, medyaya ve sanata güvensizlik”.

İnsanın içindeki hayvanı, sınıf ayrımını, şovenizmi, kuşkuculuğu, züppeliği, burjuvazinin iki yüzünü anlatan, toplumun alegorisi Kare’de Claes Bang, Elisabeth Moss, Dominic West, Terry Notary, Christopher Laesso, Elijandro Edouard oynuyorlar.