Polisiye edebiyatı yükselişe geçti

Polisiye edebiyatı yükselişe geçti

Polisiye edebiyatı yükselişe geçti

1-Bu yıl Pera Palas’ta dördüncüsü düzenlenen, dünyadan ve ülkemizden birçok polisiye yazarını bir araya getiren Kara Hafta Festivali nasıl geçti? Polisiyeye olan ilgi ne durumda?

Festivale olan ilgi geçen yıllara göre çok fazlaydı. Bu sevindirici bir gelişme. Tüm etkinliklerde dinleyiciler salonu doldurdu diyebilirim. Etkinliklere konuşmacı olarak tanınmış yazarların yanında, Türkiye Polisiye Yazarları Birliği üyesi genç yazarların da katılması oturumlara ayrı bir renk kattı. Umarım, ülkemizde polisiye yazan, polisiyeye sevdalı genç bir yazar topluluğunun olduğunun artık farkına varılmıştır.  

Polisiye edebiyatın okura kaçış ve adalet hissini vermesi açısından yükselişe geçtiğini söyleyebiliriz. Türkiye’ye bakacak olursak, meselâ basılan polisiye kitap sayısında artış var. Dünya Kitap, her yıl en başarılı polisiye romana, Altın Sayfa Polisiye Roman Ödülü veriyor. Polisiye roman ve öykü basan yayınevleri çoğalıyor. Oğlak Yayınları bu yıl Kara Hafta Festivali’nde polisiyeye katkı sağlayan en iyi yayınevi seçildi. Biliyorsunuz, Türkiye Polisiye Yazarları birliği kuruldu ve bünyesinde seksene yakın yazar bulundurmaktadır. 221B içeriği sırf polisiye olan edebiyat dergimizdir. Yayın hayatına sanal ortamda sürdüren dedektifdergi ve cinairoman polisiyeye katkılarını sürekli artırmaktadır. Bazı üniversitelerimizin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde polisiye edebiyatı dersi okutuluyor ki, bu çok güzel bir haber.  Türk yapımı polisiye dizi ve filmlerin çevrildiğini görmek de çok sevindirici elbette. 

2-Vitesi yükselttiğini görüyorum. Geçen sene yayımlanan ve başkahramanı Galip olan Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü? isimli hikaye kitabının henüz dumanı tüterken yeni romanın çıktı. Bildiğim kadarıyla da, üzerinde çalıştığın yeni dosyalar var. Seni hızlandıran şey nedir?

Bu hız bende hep vardı. 2008’de Başkomiser Galip’in serüvenlerine başladığımdan 2012 yılında yayımlanan Kadıköy Cinayetleri’ne kadar her yıl bir kitabım çıktı. Bu iyi bir hızdı.  Ama o tarihte felsefede yüksek lisans eğitimine başladığım için yazma arzum kayboldu ve beş yıl gibi uzun bir süre sahalardan uzak kaldım. Şimdilerde o yazma arzuma yeniden kavuştum.

3- Öykü kitabından sonra yeni bir roman geldi. Roman mı hikâye mi diye sorsam?

Bir tercih yapmak güç. Çünkü, ikisinin de yeri bende ayrı. Roman uzun soluklu bir uğraş. Engin bir deniz. Bir konuyu seçip istediğiniz gibi kurgulayabilirsiniz. Bunu yaparken ister karakterleri ön plana çıkarırsınız ister olay örgüsünü. Detaylarda boğulmakta özgürsünüzdür. Hikâyenin ise şu güzelliği vardır: Anlatmak, hesaplaşmak istediğiniz sadece bir konuya bağımlı değilsinizdir, kısa kısa birçok konuyu ele alabilirsiniz. Olayları çok dallanıp budaklandırmadan, detaylarda boğulmadan, karakterlerinizi fazla derinleştirmeden, iki yüz üç yüz sayfa yerine, yirmi otuz sayfada işi bitirirsiniz. Fakat tüm bunları yaparken muammayı vermek, merakı diri tutmak, soruşturmayı ilerletmek ve sonuçlandırarak katli yakalamak zor bir iştir. Bu bir tercih!

4- Moda Cinayetleri’nde yarattığın kurmaca dünyasının gerçeklikten beslendiğini kentsel dönüşümden depreme, terör örgütlerinden Emniyet içi hesaplaşmalara kadar birçok konuya değinmenden anlıyoruz. Polisiyelerini suç bağlamında toplumsal roman olarak da görebilir miyiz?

Bir polisiye romanı istediğiniz gibi yazabilir ve kurgulayabilirsiniz. Agatha Christie gibi sadece mantık kurallarına dayanarak cinayetleri çözen zeki dedektifler ya da Kara Romancıların yaptığı gibi suçu sokaklara taşıyarak kentlerin pisliklerinde dolaşan gerçekçi karakterler yaratabilirsiniz. Burada önemli olan; kurmaca dünyasının kendi içinde tutarlı olmasıdır. Bu bağlamda, okurla bir anlaşma yaparım. Hikayede bir veya birden fazla cinayet sunacağımı, gerçek mekanları kullanacağımı, ülkede olan bitenleri bir süzgeçten geçirdikten sonra yorum yapmadan hikayeye dâhil edeceğimi, hiçbir delili karatmayacağımı ve hikayenin sonunda katili yakalayacağıma söz veririm. Kurmaca dünyayı inşa ederken; hayat tecrübelerimden, araştırmalarımdan fazlasıyla yararlanırım.

5-Kahramanınız sürekli bir değişim geçiriyor. Her hikâyede farklı bir Galip görüyoruz, maçoyken depresif oluyor, kadınları seviyor ama bir türlü hayatının kadınını bulamıyor. Bu romanda iki kadın arasında kalıyor. Bir yandan vicdanı diğer yanda tutkuları. Sizden ne kadar var Galip’de?

Bir serinin kahramanından bahsediyoruz. Değişim geçirmesi çok normal. Çoğu polisiye kahramanı gibi değişmeyen, düz bir karakter değil. Kanlı canlı bir insan. Galip mesleğinden ötürü, yaşam ve ölüm arasında süratli gidiş gelişler yaşıyor. Belki diğer roman kahramanlarından onu ayıran özellik bu. Arada sırada raydan çıkıyor elbet, bu da Galip’in farkı.

Duygularını göstermiyor, çok katmanlı bir adam değil. Cinsel açıdan uyuşmasa da Oya’ya karşı vicdani bir sorumluluk hissediyor ve onu hayatından çıkaramıyor. Ama diğer yandan Semra’nın seksapelliğine karşı koyamıyor, bu yüzden iki kadın arasında kalmak onu mutsuzlaştırıyor. 

Kendimle bağdaştırdığım yan o kadar az ki. Hatta şöyle söylesem daha doğru, yapamadığım birçok şeyi Galip yapıyor!

Mesela, ben bilgiye çok aç biriyim. Elimden kitap düşmez. Yoğun edebiyat ve felsefe okurum. Klasikleri döner döner okurum. Mütemadiyen romanlarımın kurgusunu düşünürüm. Bu zihinsel efor beni çok yorgun düşürür. Maço bir adam da asla olmadım. Kendi halimde, sakin bir hayat sürerim. Hiçbir şeye tiryakiliğim yoktur. Galipse sinemaya, tiyatroya gitmez. Kitap okumaz, gazete ise zar zor. Maçodur, sorguda adam dövebilir. Sıkı sigara tiryakisidir, hovardadır. Evde saatlerce boş boş oturabilir. Kısaca zihinsel yorgunluğu olmayan bir yaşam sürer. Hayat onu bir yerlere sürükler, o da itiraz etmeden kendini bırakır. Tüm bunlar benim bilinçaltında yapmak istediğim şeyler olabilir. Bunları Galip’e vererek, onun üzerinden tasasız, endişesiz bir hayat sürmek neymiş görmek istedim.

6 – Romanda dergâhlar, din felsefesi, jeoloji, deprem gibi bilgi gerektiren konular var. Bunlar için özel bir araştırma yaptın mı?

Elbette yaptım. Felsefe bölümünde yüksek lisans eğitimi aldığım için din felsefesine yabancı değilim. Yaralanacağım kaynakların kolayca belirlenmesinde çok faydasını gördüm. Jeoloji ve depremle ilgili olarak da sıkıntı yaşamadım. Çünkü yıllardır Marmara depremini beklediğimiz için, faylar hakkında hepimiz bilgi sahibi olduk. Yine de kullandığım bilgilerin doğruluğundan emin olmak için jeolojide akademisyen bir arkadaşıma danıştım. 

7- Polisiye romanın hazırlık aşamasında ne tür kaynaklardan yararlanılır?

Günümüz polisiyelerinde geniş bir yelpaze içinde birçok konuyu işlendiği için çok sayıda ve çok farklı kaynaklara ihtiyaç duyulabilinir. Mesela, suçun toplumla olan ilişkisinin irdelendiği ya da bireyin psikolojisinin anlatıldığı hikâyelerde, sosyoloji ve psikoloji kaynakları büyük önem taşırken, adli tıbbın ön plana çıktığı romanlarda, sağlam adli tıp bilgisine ihtiyaç duyulur. Bir mahkeme polisiyesinde, yazarın hukuk alanında ve mahkeme salonlarında olan bitenler üzerine kapsamlı araştırmalar yapması gerekir. Araştırma ve yazım süresi, işlenen konuya ve tabi ki yazara göre değişir. Dönem polisiyesi yazıyorsanız, yazar, hikâyenin geçtiği dönemin toplumsal, kültürel, çevresel, politik şartlarını oluştururken çok kapsamlı bir araştırma yapmak zorundadır. Ben romana başlamadan önce, hangi konu hakkında yazacaksam, o konunun uzmanıyla konuşur, kitapları karıştırır, mekânları gezer, sokakları arşınlayarak epeyce şey öğrenirim. Araştırmaları tamamladıktan sonra romanın olay akışını madde madde yazarak, önce hikâyenin ana taslağını oluşturuyorum. Başka bir deyişle, romanın akışını, treatmanını çıkarırım. Sonra bölüm bölüm sahneleri yazarım. Sahneleri yazarken bu topladığım bilgileri kâğıda dökerim.

8 – Sanırım Başkomiser Galip serisini sürdürmeyi düşünüyorsunuz. Seri karakterler yazmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Başkomiser Galip’ten öyle kolay kolay ayrılmayı düşünmüyorum. İstesem de ayrılamam zaten. Ben onu bıraksam da o beni bırakmaz. On yıl gibi uzun bir sürede aramızda sıkı bağlar oluştu. Özellikle, aynı karakterin seri romanlarını yazıyorsanız, bir süre sonra onlar da bizler gibi ete kemiğe bürünüyorlar, nefes alıyorlar, olan bitenlere karşı tepkiler veriyorlar, yazardan bağımsız olarak kendi kişiliklerini oluşturuyorlar. Bir nevi; yazarın kaleminden kurtuluyorlar. Yeri geliyor, yazarla ters düşüyorlar, çatışıyorlar. Kadıköy’de böyle bir başkomiserin yaşadığına inanıyorum. Kadıköy çarşısında dolaşırken karşılaşacakmışız hissine kapılıyorum. Asık suratıyla yanımdan geçecekmiş gibi… İstanbul Emniyeti Cinayet Büro’da Galip isminde bir başkomiser olduğunu söyleseler hiç şaşırmam. Siz böyle hissettiğiniz bir kahramanınızı bırakır mıydınız?

Avantajlarına ve dezavantajlarına gelince: Seri karakterlerde yeni bir karakter yaratma külfetinden kurtulmuş olursunuz. Çünkü birkaç roman sonra karakter kendi oynamaya başlar. Karakterle ilgili daha az ön çalışma yapar, karakter yaratım süreçleriyle hiç ilgilenmezsiniz ve tüm ilginizi hikâyenin kurgusuna çevirirsiniz. Bu işin avantajlı yanıdır. Dezavantajı ise, yapılmış şeylerin tekrarlanması riski vardır. Bu da bir süre sonra okuru sıkabilir ve karakterinizi sıkıcı bulabilir. Bu sebeple, karaktere yenilik getirmek, onu sürekli bir değişim içinde tutmak şarttır.

9 – Önümüzdeki dönemde planların nedir?

2019 yılında iki dosya teslim etmeyi planlıyorum. Söylediğim gibi vitesi yükselttim. Şu sıralar Galip’in yeni hikâyelerini bitirmek üzereyim. Hemen ardından kurgusunu tamamladığım Felsefe Cinayetleri isimli Galip romanını yazmaya başlayacağım