Sanat darbeci değildir muhalif ve devrimcidir

Sanat darbeci değildir muhalif ve devrimcidir

Memleket fotoğrafında insanlığa dair; düşen, eksilen, kaybolan her ne varsa, onun hafif gevrek, bir esinti gibi sarıp sarmalayan sesinden dinledik. Deniz Türkali, “Bu ülke yaşanmaz bir ülke değil. Şikâyetim yok mu? Elbette var. Ama huzuru da kendi kendime bulacağım” diyor

YURT Gazetesi-Gamze Medeni-Röportaj/ Deniz Türkali… Henüz lise yıllarında tiyatro ile tanıştı. Notalarla arası iyi olunca hem söyledi, hem oynadı. Radyoda ve televizyonda programlar yaptı. Bir nar tanesi gibi saçıldı etrafa. Yıllarını tiyatroya, sanata adamış bu güzel kadınla 14. Kadıköy Tiyatro Festivali kapsamında Özgürlük Parkı’nda buluşup, sanat, Türkiye gündemi, kadın-erkek ilişkisi üçgeninde sohbet ettik. Ben sordum, o açık yüreklilikle yanıtladı. İşte sahici bir kadının söyleşisi.

-Hayatınızdan memnun musunuz?


Açık söylemek gerekirse kendi hayatımdan memnunum. Kendimden, kendimle olan kavgalarımdan, var olmamdan memnunum.

-Türkiye’den?..

Şu süreçte, bu ülkeden memnun olmak çok zor. Hiç kimsenin şu anda Türkiye’den memnun olabileceği bir durum yok. Buna imkân da yok. Şu günlerde herhangi bir kişinin “Türkiye’den memnunum” diyebileceğini zannetmiyorum buna cumhurbaşkanı da dâhil.

-Sizin baktığınız yerden dünya nasıl görünüyor şu ara?

Hayat her konuda bir mücadele. Bu mücadeleyi kendinize bir yaşama biçimi, bir hayat tarzı olarak seçtiyseniz bence sızlanmanın da bir âlemi yok. Tarihe de baktığınız zaman, dünya tarihi böyle evrelerden geçiyor. Ütopyamız, ütopya olarak kalmış hiçbir zaman gerçeğe dönüşmemiştir adı üzerinde ütopya zaten. Dünyanın geçmiş tarihine baktığımda ise ileriye dönük açıkçası söylemek gerekirse dünyaya dair en ufak bir umudum yok. Umuyorum, ben yanılıyorumdur. Yeni nesil başka bir yaşama biçimi olduğunu, başka bir dünyanın mümkün olabileceğini gösterir.

“Hayat arsızıyım”

-Yaşamınıza pek çok şey sığdırmışsınız. Bir taraftan oyunculuk, bir taraftan şarkıcılık, radyo ve televizyonda programlar yapmışsınız size yetmeyen ne?

Dünyada her zaman, herkes olmak isteyen biriyim. Bu yüzden oyunculuğu da meslek olarak seçtim. Mesleğim oyunculuk, şarkıcılık ise bunun bir parçası. Elbette eksik olduğum konular da var. Akrobasi yapmıyorum, enstrüman çalmıyorum. Oyunculuğun bütün bunları içermesi gerek.

-Atıf Yılmaz’a “Senin eşinim şu rolde benim olsun” hiç demediniz mi?

Sadece tek bir rolü oynamayı çok istemiştim ama kabul etmedi. Yılmaz ile benim hayatım hiçbir zaman yönetmenoyuncu ilişkisi olmadı. Birbirini çok seven, birbirine âşık, birbiri olmadan yaşaması çok zor olan iki sevgiliydik. Bunu Yılmaz’ın vefatından sonra, onun yokluğunda çok daha iyi anladım. Birbirini çok seven iki insan olarak var olmamız önemliydi.

-Tiyatroya başladığınız yıllardan bugüne bakınca ne geçiyor içinizden?


Sağlığım izin verdiği sürece oyunculuktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim. “Tiyatrosuz yaşayamam” abartılarını sevmiyorum ama oyunculuk başka bir şey. Genç oyuncularla, yeni isimlerle, yeni projelerde çalışmak beni her zaman heyecanlandırıyor. Daha dinamik daha genç sanat dünyasının içinde olmak istiyorum. Elimden geldiği kadarıyla da onlarla birlikteyim. Genç kuşağın bizden öğreneceği çok şey var, tıpkı bizlerin de onlardan öğreneceği şeyler olabileceği gibi.

Bu sene hangi oyunlarda izleyeceğiz sizi?

‘Fü’ ile ilgili bir iki düşüncemiz, var. Şimdilik düşünce halinde Fü’yü üç yıldır oynuyoruz yıl içinde oynamaya da devam edeceğiz. Dört kişilik bir ekibiz. Herkesin keyifle izleyeceği bir oyun.

Fü ne demek?

Füreyya karakterinin Fü’sü ordan geliyor.

Füreyya rolünü oynamak sizi ne kadar heyecanlandırıyor?

Sevmeden oynadığım tek bir rolüm oldu. Onun dışında oynadığım her rolden çok keyif aldım. Füreyya da o rollerden biri. Sevdiği oyunlarda oynayan şanslı oyunculardan biriyim.

-Fü’yü izleyenlerin aklında ne kalsın istiyorsunuz tiyatrodan çıkarken?

Bu bizim isteğimizle ilgili değil. Seyirci sizin hiç de aklınıza gelmeyen bir şeye takılabiliyor. Fü için sosyal mesajı olan bir oyun demeyelim de hikâyesi olan hikâyesinden her seyircinin bir şey çıkardığı, kendinden bir şey hatırlayacağı, “Hım evet böyle bir şey varmış” diyeceği bir oyun diyelim.

-Sizce iyi oyuncu kimdir. Bir oyuncuyu iyi yapan nedir?


“İyi oyuncu nedir?” diye sorduğunda ancak örnek gösterebilirim. Sean Penn, Maggie Smith, Emma Thompson. İngiliz ve Amerikalı genç oyuncular iyi oyuncu, onları çok beğeniyorum. Genç oyuncular bana her zaman heyecan veriyor. Uzun zamandır yurtdışında oyun seyretmiyorum, sinemada ise gördüğüm “Eh fena değil” dediğim oyuncu kalmadı. Bütün oyuncular iyi oyuncu olmak zorunda kaldı. Bütün mesele kafayı takmak, vazgeçmemek, durmadan çalışmak, çok okumak, tartışmak… Bu her meslek için geçerli fakat oyunculuk için daha mühim, hayata inandırarak uygulamaya geçirmek gerekiyor. Oynadığım tiyatrolarda 2. Kat’ta, DOT’ta ve bir sürü başka tiyatrolarda da ismini sayamayacağım kadar iyi oyuncu var.

-Tiyatro seyircisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tiyatronun son birkaç yıldır altın çağını yaşadığını düşünüyorum. Seyirci çok ilgili. Bu durum hepimizi çok memnun ediyor.

-Kadına yönelik şiddete sadece ‘dur’ demekle kalmadınız. Birçok etkinlikte, platformlarda yer aldınız. Kadınlara ne söylemek istersiniz?

Doğrudan bir şey söylemek zor geliyor. Kadınlara ne söyleyebilirim ki; kadınlığınıza sahip çıkın, erkeklere de söyleyeceğim şey lütfen erkekliğinizden vazgeçin. Kadınlığına sahip çıkmak, erkeklikten vazgeçmek.



Sanat ezilmez çünkü sanat hayattır

-Bu dönemin sizin için diğer dönemlerden farkı ne?


Bu dönemin diğer dönemlerden en önemli farkı, önümüzü görememek. Her zaman bir biçimimiz, bir varsayımımız vardı. Yaşamım boyunca ilk defa şu süreçte öngörülememe halini yaşıyorum. Aslına bakarsanız 12 Eylül’den beri her şey karanlıktı hatta birçok açıdan yaşadığımız şu günlerden bile kötüydü. O zamanlar bir şeyleri tahmin edebiliyorduk; militarist rejim gidecek, her şey düzelecek düşüncesi vardı. Fakat şu an hiçbir şeyi tahmin edemiyorum.

-Bu iktidarda sanat darbe aldı mı?


Sanat muhalefettir. Sanatın darbe almadığı zaman yoktur bazen çeşitli darbeler sanatı güçlendirir. Sanatın kimi zaman çok ağır baskı altında ezildiğini zannedersiniz fakat sanat ezilmez çünkü sanat hayattır.

-Konuştuğu zaman sözünü esirgemeyen her fırsatta “Ben muhalif biriyim” diyorsunuz. Bu anlamda düşünce özgürlükleri adına bir mücadele veriyor musunuz?


Düşünce özgürlüğünden değil düşünceni ifade etme özgürlüğünden söz ediyoruz. Burası tuhaf bir ülke. Bir bakıyorsunuz neler söyleniyor hiçbir şey olmuyor, bir taraftan birileri gayet basit bir gerçeği dile getiriyor başına gelmedik iş kalmıyor. İktidarlar her zaman ‘düşünce özgürlüğüne’ karşıdırlar. 12 Eylül 1980 sonrası düşündüğünü harekete geçirme konusunda ağır bir otosansür yaşadık. Bence hâlâ kuşaklar üzerinden atamadık. Onun devamını yaşıyoruz.

-Memleket meselelerini düşünecek olursak bu iklimde nasıl huzur bulunur?

Çok fazla huzur aramamak lazım huzur çok iyi bir şey değil. Devamlı şikâyet etmenin altı boş oluyor. Bu ülke yaşanmaz bir ülke mi? ‘Hayır bu doğru değil’. Netice itibarıyla, nereye gitsek aynı dertler var. Şikâyetim yok mu? Elbette var. Huzuru da kendi kendime bulacağım. İnandığım şeylerle dayanışma içinde olacağım. Hayat budur zaten.

Vedat Türkali’nin kızı olmak


-‘Vedat Türkali’nin kızı olmak’ bunu da konuşalım mı?

Bu konuyu kapatalım…(Kahkahalar) Edebiyatçı, komünist, arkadaş Vedat Türkali bunların hepsi ile birçok konuda benzer düşüncedeyim politik benzer yakınlıklarım var. Hayranlık duymamak mümkün değil, ama baba olarak değil. Efendim, aramızda aşk nefret ilişkisi var diyelim. Vedat Türkali’nin, arkadaşı olmak, yakını, ahbabı, dostu olmak şahane bir şey, kızı olmayı kimseye tavsiye etmem.

Ruhumda bir anarşist yatıyor

-Ülkedeki bu kasvetli hava tiyatroyu nasıl etkiliyor, 15 Temmuz sonrası darbe soruşturması kapsamında açığa alınan meslektaşlarınız hakkında ne söyleyeceksiniz?

Şu süreçte tiyatrocu arkadaşlarımıza yapılan kelimenin tam anlamıyla rezalet. İsimlere baktım gerçekten trajikomik bir hareket. Bu durum düzelir diye düşünüyorum. Darbe girişimine kalkışanlarla muhaliflerin doğru dürüst ayırt edilmesi gerek. Bu söylediğim yalnız tiyatrocular için değil, bir sürü hekim, akademisyen, kamu çalışanı için de geçerli. Ben hayatla oynamayı politikacılara bırakıyorum. Tiyatroda da televizyonda da oynarım, bana oynamak olsun. Fakat hayatla oynamayı sevmiyorum. Onu politikacılara bırakıyorum.

-Politik yönünüzle de dikkat çeken bir isimsiniz. Bazı sanatçılar siyasetten uzak duruyor. Sizce sanatçı politik meselelerle ne kadar ilgili olmalı?

Bu konuyu tartışmaya bile gerek duymuyorum. Sanatçıların ne yapması konusunda bir şey söyleyemem. Herkesin bir düşüncesi, dünyayla olan bir hesaplaşması var. Önemli olan muhalif bir dil bulup, onunla politika yapabilmek. Politik olmayan herhangi bir oyun yoktur her oyun politiktir. Ben politik biriyim, ama politikacı değilim, asla da yapmayacağım. Politikacılık ilk etapta doğruyu söylememeye, numara yapmaya dayalı. Bu anlamda politikacı gibi politikacı olmayan tek bir örnek verebilirim size o da; Selahattin Demirtaş’tır. Tabi bu söylemim her dediğine tapıyorum, her dediği doğrudur türünden değil. Bazen hepimiz hata yapabiliyor, yanlış değerlendiriyoruz.