Hüsnü Mahalli

Hüsnü Mahalli

Kaide'den IŞİD'e (1) Uzun lafın kısası

İkinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Yalta Konferansı'na katılan ABD Başkanı Roosevelt ülkesine dönerken 12 Şubat 1945'te Kızıldeniz'de bir Amerikan destroyeri üzerinde sırası ile Mısır ve Suudi Arabistan Kralları ile buluştu. Çok şey konuşuldu ama Roosevelt için en önemli konu bir din olarak İslamı, Sovyetler Birliği ve dünyadaki tüm komünist yandaşlarına karşı bir silah olarak kullanma konusu idi..

Her iki kral Roosevelt'e 'emrin olur' dedi.

Bu buluşmadan sonra Suudi yönetim CIA'nin işaret ettiği dünyadaki tüm İslamcı hareketlerin siyasallaştırılması, bağnazlaşması ve komünistlere karşı savaşta etkin bir silah olarak kullanılması için milyarca dolar harcadı. 60-70 yılda 100 milyar dolar kadar. Bu paralar ile Müslüman ülkelerde birçok yönetim ve o yönetimlerin hizmetinde çalışan yüzlerce parti, örgüt, cemaat, tarikat, grup, üniversite, gazete, televizyon ve sivil toplum örgütü komünistlere ve onları çağrıştıran her türlü sola karşı amansız ve zaman zaman çok kanlı savaştılar.

Son 60-70 yılda Türkiye'de bunun çok örneklerini yaşadık. Son örnek Sivas Katliamı idi.

Suudiler Bosna ve Çeçen halklarının onurlu ve haklı mücadelelerine bile müdahale edip bu mücadeleleri bağnazlaştırıp radikalleştirmek için çok uğraştılar.

Ama Suudi çabanın en başarılı ürünü kuşkusuz Kaide örgütüdür..

Suudi, Pakistan ve Amerikan istihbaratının örgütlenmesi ile 1982-1988 döneminde 43 ülkeden 35 bin İslamcı militan Sovyetlere karşı savaşmak için Pakistan üzerinden Afganistan'a taşındı.

Ne kadar da benziyor bugünün Suriye durumuna.

Paralar Suudilerden, silahlar ABD'den.

Sovyetlere karşı savaştırılan bu insanlar Vahabi Selefi din öğretisinin karanlık ve dar sınırları içinde İslamı alabildiğince bağnazlaştırmak, gerçek değerlerinden uzaklaştırmak ve çağ dışına itmek için gereken her şeyi yaptılar.

Zengin bir işadamı olarak Usame Bin Ladin işte böyle bir ortamda ortaya çıktı ve Ağustos 1988'de Kaide'yi kurdu. Suudi, Amerikan, Mısır, BAE ve Pakistan istihbaratı içindeki dostları ona yardım etti. Örneğin 1999'da askeri darbe ile Pakistan Cumhurbaşkanı olacak olan Askeri İstihbaratın Şefi General Müşerref. Örneğin Washington'da tam olarak 22 yıl büyükelçilik yaptıktan sonra Haziran 2004'teki BOP toplantısının ardından ülkesi Suudi Arabistan'a dönen ve MGK Genel Sekreteri ve İstihbarat Şefi olan, halen de Kral'ın danışmanı olarak görev yapan dünyanın en tehlikeli adamı Bender Bin Sultan. Hepsi elele verip Kissinger ve Brezinsky'nin 'Yeşil Kuşak' Teorisi ile Sovyetleri Afganistan'dan çıkardılar ama işler istedikleri gibi yürümedi. Çünkü Afganistan'da savaşan İslamcı gruplar bu kez birbirini boğazlamaya başladı. Herkes ' En hakiki Müslüman benim' diyerek iktidarı ele geçirmeye çalışıyordu. Klasik Üçlü ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan bir kez daha devreye girerek Müslümanların ilkel, bağnaz, çağdışı ve en tehlikelisini temsil eden Taliban'ı kurup Eylül 1996'da Kabil'de iktidara taşıdılar. Ama işler bir kez daha iyi gitmedi. Çünkü Talibancılar fazlası ile ilkel ve çağdışı bir anlayış ve inanç ile Afganistan'ı yönetmeye başlamıştı. Üstelik onlara ABD ile arası giderek bozulan Bin Ladinciler katılmıştı. Bin Ladin ise Pakistan ve Afganistan kamplarında eğitip örgütlediği binlerce genci ülkelerine göndermeye başlamıştı.

Sonra 11 Eylül saldırıları oldu.

ABD Başkanı Bush : Bu bir Haçlı Savaşı'dır ya bizden yana olacaksınız ya da düşmandan' dedi.

Düşman ise her zaman komünistlere karşı savaşta ABD ve tüm 'Haçlı' Batı'nın en sadık ve stratejik müttefiki İslam ve Müslümanlar.

ABD bu heyecan ve intikam duyguları ile Kasım 2001'de Afganistan'ı sonra da Mart 2003'te Irak'ı işgal etti.

Başkan Bush, Kaide ve Taliban'ı yok edeceklerini söylemişti.

Üstelik bu savaşlarda başta Türkiye, Pakistan, Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere birçok Müslüman ülke ile birlikte koalisyon kurmuştu. Ne kadar da benziyordu şimdi IŞİD'e karşı kurulan koalisyona? Bush, Haçlı Savaşı'ndan söz etmişti ama Müslümanları Müslümanlara kırdırmak çok daha kolay ve zevkli idi. Nitekim 2003-2011 Amerikan işgal döneminde Irak'ta savaşın yanı sıra Sünni-Şii kavgasında bir milyondan fazla insan öldü. Bu dönemde 'Sünni' Kaidecilerin gerçekleştirdiği 5 bin kadar intihar saldırısının 4 binden fazlası Şiileri hedef almıştı.

Peki bu sırada Bin Ladin ne yapıyordu?

Afganistan Savaşı'nın bitmesi ile militanlarını geldikleri ülkelere yollayan Bin Ladin Afganistan'ın işgaline karşı direnen dostu Taliban lideri Molla Ömer ile Tora Bora Dağları'nda gizleniyordu. Molla Ömer Taliban güçlerini yeniden toparlarken, Bin Ladin dünyanın dört bir yanındaki adamlarına 'emperyalizme, siyonizme ve onların bölgesel işbirlikçilerine karşı savaşmak için hazır bekleyin' talimatını yolluyordu. Bu talimata ilk uyanlar ise Irak'taki yandaşları. Bunların başında da Zarkavi denilen adam geliyordu. Küçük gruplar ile Amerikan işgaline karşı silahlı direnişi örgütleyen Zarkavi 2006'da Kaide'nin Irak kolu olarak Irak İslam Devleti Örgütü'nü kurdu.

Aynı günlerde İsral'i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Rice ' Yeni Ortadoğu'yu kurmak için çalışmaya başlamalıyız. Yaratıcı Kargaşa Teorsi bize yardımcı olacak' diyordu.


Zarkavi'nin örgütü bir yandan Amerikan işgaline karşı savaşıyor ama en gaddar eylemlerini Şiilere karşı yapıyordu. IŞİD'in lideri Bağdadi ise 2004'te bu çevre ile tanıştı ancak kısa bir süre sonra yakalanarak Amerikan hapishanesine konuldu. 2009'a kadar o hapishanede kalan Bağdadi Amerikalılardan özel ilgi görüyordu. Örneğin odasında özel televizyonu, çanak anteni, internet ve uluslararası haberleşme olanakları vardı. 2009'da serbest bırakıldığında kendisi ile dış kapıya kadar yürüyen Amerikalı subaya 'Umarım Newyork'ta buluşuruz' diyecekti.

Ama Bağdadi içerde iken Irak ve bölgede çok şey yaşanıyordu.

Zarkavi denilen adam hem Amerikalılara hem de Şii'lere karşı savaşını sürdürüyordu.

Dağılan Irak Ordusu'nun Saddamcı generalleri ise farklı gruplar adı altında benzer bir mücadele içindeydiler. Irak'ta İran destekli Şiilerin daha da güçlenmesinden rahatsız olan ABD'nin stratejik müttefiki Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin diğer 'Sünni' kral, emir ve şeyhleri 'Sünni' Kaide ve 'Sünni' Saddamcı gruplara dolaylı-dolaysız destek veriyorlardı. Durumun giderek karıştığını gören Başkan Bush 2007 yazında Sünni aşiretlerin liderlerini toplayarak Kaide'ye karşı savaşmaları için ikna etti. Aşiret liderleri korucu sistemine benzer bir yapılandırma ile 100 bin kadar adamı bu savaşta seferber ettiler. Bu örgütlenmenin başında ise Amerikalı General John Allen vardı. Allen geçen hafta Obama tarafından IŞİD'e karşı yeni koalisyonun başına getirildi. Yeni dönemde Obama'nın işbirliği yapacağı Sünni aşiretler o zaman da Bush'tan yüz milyonlarca dolar almıştı. Bununla da yetinmeyen Sünni aşiretler Bush'a baskı yaparak 'Başbakan Maliki bizim adamlarımızı ordu ve polis kadrolarına alsın' dediler. Bu adamların bir kısmı daha sonra Felluce, Anbar ve son olarak Musul'da devlete ihanet edip IŞİD ile ile işbirliği yapacaktı.


Yarın: Arap Baharı IŞİD'i doğurdu

Önceki ve Sonraki Yazılar