Kürdistan Gerçeği ile bir arada yaşamak

RTE, kemik AKP’li seçmen dışında kalan ve Gezi Direnişi ile gerçekleri gören demokratların, Kürtlerin oyunu yeniden almak için oyun üstüne oyun tezgahlıyor. Meclise türbanlı milletvekili sokup CHP’yi provoke etmek, demokratları CHP’den soğutmak bu oyunlardan biriydi. Ama CHP bunu boşa çıkardı. Sıra geldi Kürtlere…Orada da BDP’den oy çalma hevesi var. Diyarbakır’daki Barzani buluşması ve Kürdistan edebiyatı, Kürt seçmeni heyecanlandırmadı değil. Ama bu kez bazı CHP’liler, ulusalcı damar, atılan zokayı yuttu. Kürtlerin hassasiyetlerine aldırmadan, Kürdistan şalına boğa gibi saldırı başlatıldı. Oysa türbandaki soğukkanlılık, akılcılık, bu bahiste de sürdürülebilirdi. Oyun teşhir edilebilir, gerçek çözümün ne olduğu da gösterilebilirdi bu vesileyle. Kürt ve Kürdistan gerçeği ile yaşamayı başarabilmenin yolu bulunmadan, pozitif siyaset mümkün değil. .

GERÇEKLE YAŞAMAK
Kürt kimliğini onca dökülen kan ve ödenen bedelden sonra herkes kabul etti. Nasıl etmesin? Bir gerçeklik nasıl bunca yıl inkârdan gelinebilir ki? Irak 32, Suriye 23 milyon nüfuslu ülkelerdir. Irak’taki Kürt nüfus 6 milyon, Suriye’deki 2 milyon civarındadır. 80 milyonluk İran’da ise 8 milyon Kürt olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de nüfusun yüzde 15’ini Kürt varsaysanız 11-12 milyon, kimine göre de 15 milyon Kürt nüfustan söz edebilirsiniz. Bunların toplamı en az 28 milyon ediyor. Kürdistan, Kürtlerin yüzyıllarca yaşadıkları topraklara, yurt bildikleri coğrafyaya verdikleri isimdir. Bu tanımlamaya saygılı olmak, demokratlığın gereğidir. Bir coğrafyanın Kürdistan diye adlandırılması, orasının ülke bütünlüğünden koparılması, ayrıştırılması anlamına gelmez. Çok kimlikli, kültürlü toplumların ayrı ayrı devlet kurmadan, barış içinde, dayanışarak, farklılıklara saygı duyarak bir arada yaşamaları mümkündür ve dünya bunun örnekleri ile doludur.

4 PARÇALI
Tarihi yüzlerce yıl eskiye giden Selçuklu’nun, Osmanlı’nın, hatta TC’nin ilk yıllarına ait belgelerinde adı Kürdistan olarak zikredilen topraklar, bugün 4 ülkeye dağılmıştır, bu malum. Irak parçasında, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi faaldir. 2005’te yapılan Irak Cumhuriyeti Anayasası, Kürdistan Özerk Yönetimi’ni anayasal bir kuruluş olarak tanıyor; Arapça’nın yanında Kürtçe’nin resmi dil olduğunu 4. maddesinde belirtiyor.

Suriye parçasında da  benzer bir oluşum için ilk adımlar atıldı. Kürtçe’de ‘Rojava’ diye anılan Suriye’deki parçaya, Batı Kürdistan da deniliyor. Batı Kürdistan Geçici Yönetimi, Kamışlı’da geçen hafta ilan edildi. Rojava’da Kürt, Arap, Çeçen ve Hıristiyan temsilcilerden oluşan 82 kişilik Genel Meclis kuruldu. Demokratik Birlik Partisi (PYD), Rojava’yı 3 özerk bölge olarak tasarladıklarını açıkladı. Efrîn, Kobanê ve Cizîr bölgelerinin her biri kendi meclisini oluşturacak ve genel meclise gönderecek.

İran Kürt hareketinin tarihi ise uzun iniş ve çıkışlarla doludur. Halen rejim Kürtlerin kimliklerini tanımış ve bazı hakları vermiş olmakla beraber, Kürt özgürlük mücadelesi sürmektedir. Barzani yanlısı KDP ile PKK yanlısı PJAK, İran Kürt hareketinin önemli aktörleri olarak daha ileri haklar için mücadele sürdürüyorlar.

TÜRKİYE
“Türkiye Kürdistanı” etrafında koparılan fırtınaya gelince… Kürtlerin yaşadığı illeri bölge olarak, Türkiye Kürdistanı diye tanımlamakla kıyamet kopmaz, hatta bir gerçekliğin teslimidir. Bu  illeri kapsayan bölgede etnik temelde bir özerk bölge yönetimi meselesine gelince… Bu, mümkündür ama gerekli midir, isabetli midir? Bunu tartışmak gerekir. Türkiye’deki durum Irak ve Suriye’den oldukça farklıdır. Türkiye, güneydoğu topraklarında daha geriden de olsa, kapitalizmin geliştiği, iç göçlerin yıllardır sürdüğü, 15 milyonluk Kürt nüfusun yarısının Batı’da yaşadığı 76 milyonluk bir ülkedir. Türkiye Kürdistanı denilen bölgedeki illerde, Kürt nüfus yoğundur ama önemli sayıda yerleşik Türk nüfus; görevli bürokrat, öğrenci nüfus, hatırı sayılır Arap kökenli yurttaş birlikte yaşamaktadırlar.

Türkiye’de Kürt siyasetinin etnik temelde bir bölgeleşme isteği yoktur. Bazıları şaşırabilir ama, yoktur. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın etnik esaslı bir bölgeleşme istemediklerine ilişkin beyanı kişisel arşivimde ve kitabımda kayıtlıdır (*). ‘Kürt Bölgesi’ne anayasal statü, ‘Kürt Bölgesi’ne demokratik özerklik diye bir talepleri yok. Bence de olmamalı. Çünkü; Türkiye’de 15 milyon dolayında Kürt var ama homojen bir ‘Kürt Bölgesi’ yok. İhtiyaç da, etnik temelde ayrışmak değil. Etnik temelde bölge tanımı da kolay değil. Sınırı nereden çizeceksiniz? Malatya’dan mı? Adıyaman’dan mı? Kars’tan mı, Erzurum’dan mı? Nereden? Sadece 13 milyonluk İstanbul’da, Doğulu nüfus 3,5 milyon. Yani İstanbul’un dörtte biri. Oran, Adana ve Mersin için de aynı. İzmir, Kocaeli ve Yalova’da yüzde 20.

ÖZERK BÖLGELER

Doğru formülasyon, yeni bir demokratik Türkiye reformu ve bunun için 20 dolayında demokratik özerk bölge yapılanmasında. Bu yapılanma ‘etnik’ temelde değil, sosyal, ekonomik, kültürel kıstaslarla bilimsel biçimde yapılmalı. Mesela İstanbul, kendi başına bir özerk bölge olmalı. Çukurova Demokratik Özerk Bölgesi (DÖB) olmalı, Doğu Karadeniz DÖB olmalı. Diyarbakır merkezli Dicle, Van merkezli Van Havzası DÖB’leri kurulabilir ve tüm bunlar anayasal statüye sahip olurlar. Her birinin yerel meclisleri, yerel hükümetleri olmalı. AKP döneminde iyice pekişen merkezin otoriterliğini, tekelciliğini kıran ve yetkiyi, kaynakları yerele, yerelde halk sınıflarına aktaran bir yaklaşımla tasarlanmalı. Böylesi bir reformla oluşturulan alt bölge inisiyatifleri, Kürtlerin kültürel, anadilinde eğitim, kendi kendini yönetme taleplerine de cevap verir. Türkiye’nin diğer bölgelerindeki halk sınıflarının da her tür ekonomik, kültürel, politik mağduriyet ve mahrumiyetlerine yerelde çözüm, bu formülasyonda yatıyor. 

(*) M. Sönmez, Kürt Sorunu ve Demokratik Özerklik, Notebene Yayını, 2012, s.154.

Önceki ve Sonraki Yazılar