Kurtuluş Avrupa Birliği'nde mi?

Geçen hafta cumartesi günü Sokak TV’de Yarınlar’da kadın ve insan hakları savunucusu Gülseren Onanç konuğumdu. Gülseren Hanım, özellikle son zamanlarda gündemde olan kadın cinayetleri, kadına şiddet ve kadının toplumsal rolü üzerine programda açıklamalarda bulundu.

Program esnasında Onanç’ın özellikle söylediği bir şey çok dikkat çekiciydi. “Türkiye Avrupa Birliği’nde (AB) olsaydı belki de Özgecan ve diğer kadın cinayetleri yaşanmayacaktı. Eğer Avrupa Birliği’nde olsaydık Özgecan’ı katledenler o vasıflarla ve içinde bulundukları psikolojik ruh haliyle minibüsçülük yapamayacaktı. Denetimler daha sık ve gerçekçi yapılacaktı. Daha çok kadın sığınma evleri olacağı için kadına şiddet ve cinayetler yaşanmayacaktı.” Gerçekten de öyle değil mi? Ülkemizde her alanda yeterli olsun olmasın herkes önüne gelen istediği işi yapmıyor mu? Birçok kez sahte diploma ile bu ülkede doktorluk, avukatlık yapanlar çıkmadı mı?

Bakın, ülkemizde yapılan denetimler çok yetersiz…  Sadece eğitim alanında bunun birçok örneğini yaşamaktayız. Türkiye’de bazı okullarda uygulanan IB ve CAS eğitim programları için yapılan teftişler ile bizim yaptığımız teftişleri inceleyin ne demek istediğim daha iyi anlaşılmış olacak. Ya kolayca açılan özel okullar ve üniversitelere ne demeli! İstihdama göre bir planlama yapılsaydı bu kadar çok işsiz üniversite mezunu olur muydu? Ama maalesef ne yapılan denetimler yeterli ne de doğru dürüst bir planlama stratejimiz var. Herkes işin kolaycığını bulmuş aman bana bir şey olmasın, koltuğumuzu, iktidarımızı kaybetmeyelim de gerisi ne olursa olsun mantığında.

***

AB’ye tam üyelik gerçekleşseydi, özellikle eğitim alanında yapılacak reformlar topluma çok farklı bir ivme kazandıracaktı. Kendi özgünlüğümüzü koruyarak, öğretmen niteliği, yaşam boyu öğrenme, okullaşma oranın okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim kademelerinde arttırılması, yükseköğretimde kalite güvencesi, eğitimin tüm kademelerinde bilgi teknolojilerini geliştirilmesi gibi konularda köklü reformlar yapılabilecekti. Bu yapılanların AB standartlarına uygun olmasını da hesaba katarsanız toplumun kazanacağı dinamizmi artık siz düşünün!

Bu söylediklerim belki çok yüzeysel gelebilir ama hangi pencereden bakarsanız bakın, birçok konuda Türkiye için çözüm Avrupa Birliği üyeliğinden geçmiyor mu?  Çünkü Ortadoğu ile Avrupa arasında kalan Türkiye için Avrupa Birliği üyeliği çok önem taşıyor.  Geldiğimiz noktada, demokrasi, insan hakları, laiklik ve sosyal hukuk devleti gibi birçok alanda Avrupa Birliği’nden başka çaremizin kalmadığını düşünüyorum.

2008 yılına kadar toplumun yüzde 75’ine yakını AB üyeliği sürecindeki reformları destekliyordu. Ne oldu da bu hevesten vazgeçildi?  Açıklamaya gerek var mı? Tabii ki de son yıllarda Ortadoğu’da yaşananlara dâhil olmamızdan ve AB uyum süreci reformlarının hayata geçirilememesinden dolayı bu hale geldik.

Türkiye’nin 1960’lı yıllarda başlayan 2000’li yıllarda hız kazanan AB üyelik süreci bugün maalesef tıkanma noktasına geldi.  Türkiye bu kritik dönemeçte tarafını seçmeli ya Ortadoğu bataklığına sürüklenecek ya da yüzünü Batıya çevirerek her alanda toplumsal ilerlemesini geçekleştirecek. Eğer Türkiye olarak bu küresel dünyada toplumsal ilerlemeyi gerçekleştiremiyorsak ya da zihniyet olarak değişemiyorsak o zaman AB’den başka çaremiz kaldı mı? Tabi alırlarsa!..

Önceki ve Sonraki Yazılar