Kuzuların sessizliği

  Ülkemizde hemen her bölge, her il kendi bölgesinin ve hemşerilerinin yiğitliği ve mertliği ile övünür. Eğe bölgesi ''Efe'', Ankara ''Seymen'', Erzurum ''Dadaş'', Elazığ ''Gakkoş'' olmakla övünür.  ''Biz var ya biz, doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten çekinmeyiz. Yanlış yapan, babamız da olsa onun yanlışını yüzüne karşı söylemekten asla korkmayız'' diye, kimi övünmelere defalarca tanık olmuşuzdur.   Babasının dahi yanlışını yüzüne karşı söyleme cesaretini bulabilen ve bunu ''dürüstlük'' göstergesi olarak sunabilen ''muhterem'' halkımız, iş siyasete döküldüğü zaman,  yanlışlıkları gördüğü ve bizzat tanık olduğu halde bu yanlışlıkları söylememe, görmeme ve duymama numarasına yatabiliyor.      ABD Devlet Başkanı Barack Obama, Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimleriyle ilgili olarak kendi partisinin Başkan adayı Hillary Clinton'ın bir mitingine katılıyor, bu mitinge giderken Başkanlık uçağını kullandığından dolayı Amerika'da yer yerinden oynuyor, kıyametler kopuyor. Bir sürü tepkiler, protestolar birbirini kovalıyor.    Sonuçta bu uçağın o günkü yakıt parası Clinton'ın kampanya bütçesinden ödenmiş olduğunun belgelenmesine rağmen, bu protestolar dinmiyor! Neden? Çünkü o mitinge gider iken ''başkanlık'' uçağının kullanılmış olması dahi, rakip partiye karşı yapılmış bir haksızlık olarak değerlendirilmekte ve bu sebepten dolayı Demokrat Partililer dahi bu uygulamaya tepki göstermektedirler.    Peki, ülkemizde durum nedir?   7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesinde bir taraftan Tayyip Erdoğan bir taraftan Ahmet Davutoğlu ve tüm bakanları ''kırmızı plakalı'' makam arabalarıyla, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığa ait özel uçaklarıyla ülkemizi karış karış gezdiler, seçim kampanyası yürüttüler ve kimsenin sesi çıkmadı.   Cumhurbaşkanı ''kaçak'' sarayında muhtarları, sivil toplum kuruluşlarını ve sendika yöneticilerini toplayıp seçim propagandası yaptı kimsenin sesi çıkmadı.   Devletin tüm olanaklarını seçim için kullandılar kimsenin sesi çıkmadı. Anayasamıza göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı açık açık taraf olduğunu söyledi yine kimsenin sesi çıkmadı.     Bugünlerde  ''Yargı'' ile ilgili olarak ''tam kuşatma'' operasyonları  yapıldı yine kimsenin sesi çıkmıyor.   Ülkemizde 6 milyon işsiz var iken, 3 milyon Suriyeliye ''Vatandaşlık'' verilecek kimsenin sesi çıkmıyor.     Ülkemizde bunca yoksul var iken, ülke nüfusunun yüzde 20'si aç, yüzde 20'si ise yoksulluk sınırında olmasına rağmen Suriyelilere ve Ahıska Türklerine Lüks evler veriliyor, maaş bağlanıyor kimsenin sesi çıkmıyor.    90 Yıllık geçmiş birikimlerimiz yok fiyatına satıldı bitirildi, satacak bir şey kalmayınca şimdi,  Osmangazi köprüsüyle, Yavuz Sultan Selim köprüsüyle, yeni hava limanı ve Kanal İstanbul projeleri ile 25-30 yıllık geleceğimiz satılıyor kimsenin sesi çıkmıyor.    İşsiz olan işsizliğini, aç olan açlığını, evsiz olan evsizliğini söyleyemiyor.   Bir korku salınmış ki kimse sesini çıkaramıyor. Nerede, Ecevit'in önüne yazar kasa atanlar? Nerede, ikide bir ülke genelinde iş bırakma eylemi yapanlar? Nerede, bir önceki seçimde birinci parti yaptıkları partiyi barajın altında bırakanlar?      Ülke genelinde bir sessizlik ve bir durgunluk var. Bu sessizlik acaba ''kuzuların sessizliği''mi? yoksa fırtına öncesi bir durgunluk mudur?    Bu halkın silkinmesi gerekiyor! İstemesi gerekiyor. Verilenle yetinmek değil, yetebileni istemesi gerekiyor.    Nerede Efeler? Nerede Dadaşlar? Nerede Gakkoşlar? Nerede bu ülkenin en hareketli insanı olarak bilinen ''Karadeniz'' delikanlıları?    Hadi bir silkinin, kalkın ayağa ve gösterin kendinizi!    Kendinizle övünmeyi hak eden bir kimliğe bürünün…  

Önceki ve Sonraki Yazılar