İdil Halefoğlu

İdil Halefoğlu

LEVANT: Güneş’in doğduğu ufuk

BİN yıllık uygarlıklar bölgesi, Doğu Akdeniz’deki Levant Havzası’nda son on yılda keşfedilen açık deniz (off-shore) gaz sahaları bölgenin çok aktörlü bir enerji nakil merkezi olacağını gösteriyor.
Geçen hafta bir kısmı açılan TANAP Boru Hattı da Türkiye’nin bu merkezin en önemli oyuncusu olacağını gösteriyor.
Bildiğimiz gibi Doğu Akdeniz bölgesi, Suriye’deki savaş, İsrail-Filistin çatışması, İsrail ile Lübnan arasındaki gerginlik, Kıbrıs-Türkiye sorunu ve dolayısıyla Avrupa Birliği ilişkileri, ve bunlar üzerinden çıkar sağlamak isteyen partner ülkeler ile tanımlanıyor.
2010 yılında, son yıllarda keşfedilmiş en büyük hidrokarbon yataklarından biri olan Leviathan sahasının keşfi, bölgedeki gerginlikleri arttırarak, Kıta Sahanlığı tartışmalarını tekrar canlandırmıştı. Böylece, Kuzey’de Türkiye ve Kıbrıs, Doğu’da Lübnan ve Israil ve Güney’de Mısır, 12 bloktan oluşan Levant Havzası’ndan hak talep ederek yeni jeopolitik tartışmalar doğurdular.
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında yaşanan Kıta Sahanlığı sorunu karşısında, 2011’de Türkiye ve KKTC arasında yapılan anlaşma dışında, bölgede Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşması yok. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Akdeniz’de Yunanistan’ın Ege de yürüttüğü strateji ile paralel strateji yürütüyor. Mısır ve Lübnan ile MEB anlaşması yapmaya çalışarak, Türkiye karşısında birlik olmaya çalışıyorlar.

Aktörler

Bölge’de ilk olarak Israil ve Mısır (Nil Deltası) gaz çıkartmaya başladı. Kıbrıs (Aphrodit) Lübnan ve Gazze açıklarında da yeni sahalar bulunmasıyla oyuna dâhil oldular. Öncelik, ülkelerin iç taleplerini karşılayarak, dışa bağımlılıklarını azaltmak ve enerji kanallarını çeşitlendirmek de olsa, asıl tartışma doğuran bu gazın ihracatı! Kısa vadede, öncelik komşu ülkelere satmak olsa da, uzun vadede bu projelerin gerçekten verimli olabilmeleri için, Levant Gaz’ını daha büyük bir pazar olan ve Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak isteyen Avrupa’ya ulaştırmak gerekiyor.
Bunun için iki senaryo üzerinde durabiliriz:
* Türkiye’ye boru hatlarıyla bağlanarak, Ceyhan terminalinden, TANAP ’a ve oradan Avrupa’ya gitmesi
* AB finansmanlı İsrail-Kıbrıs-Yunanistanİtalya doğalgaz boru hattı projesi boru hatlarına ek olarak, gazı nakletmenin başka bir yolu da gazın sıvılaştırarak (LNG) taşınması olabilir.
Burada en önemli nokta, bu potansiyel enerji miktarı ile varlığı kanıtlanmış rezervlerin miktarlarının arasındaki fark ve uluslararası piyasalara arz edilebilecek kısmının fizibilitesi ve kimler tarafından yapılacağıdır.
Yeni oyuncular dâhil oluyor...
2015’te Mısır için İtalyan ENI şirketi daha büyük bir saha -Zohr- keşfetmesi ile yeni bir döneme girildi. Bölgenin en büyüğü olduğu düşünülen 850 milyar metreküplük bu rezervler, Mısır’ın ithalat bağımlılığını bitirme ve ihracat için umut ışığı oldu. ENI’nin bu rezervleri çok hızlı bir şekilde geliştirmesi, ülkeler arasındaki yarışı hızlandırdı. Ayni zamanda ENI’nin, Mısır’daki Damietta sıvılaştırma tesisinin ortağı olması işleri kolaylaştıracağından, Mısır’ın Israil’den daha hızlı bir şekilde pazara girmesini sağlayabilir.
Unutmayalım, 2016’da Leviathan sahası için ABD’li Noble Energy - İsrailli Delek Drilling - Avner konsorsiyumu, Ürdün ile 15 yıllık bir doğalgaz tedarik sözleşmesi yaptı. Bu arada Kıbrıs Rus Gazprom ile de niyet anlaşması içine girdi.
2017’de üretime giren Zohr sahasında, ENI’nin yanında Rus Rosneft ve BP’de hisseye sahipler. Rusya, şirketleri aracılığı ile bölgede varlığını ihmal etmiyor.
Bu yılın başında ise, GRKY tarafından keşfedilen Calypso Sahası’nın geliştirilmesi için ENI ve Fransız Total SA’dan oluşan konsorsiyumla anlaşıldı.
Bu gelişmeler, Levant Havzası kaynaklarının bölgesel dağılımdan daha çok küresel bir ekonomik çıkar savaşına döndüğünün göstergesidir.
Burada yüksek maliyet gerektiren projelerden bahsediyoruz. Enerji yatırımları, çok uzun vadeler, güvenlik, jeopolitik ve ekonomik olarak stabil bir ortam gerektirmektedir: Dünya genelinde doğal gaz tüketimi artmaya devam etse de, bununla birlikte alternatif enerji kaynakları, enerji piyasası fiyatları, inşaat ve ileri seviye teknoloji altyapıları ve bunların maliyetleri, bölgedeki aktörlerin güç dengelerini oluşturacaktır.
Bu maliyetler göz önünde bulundurulduğunda, doğalgazın özellikle Avrupa pazarına nakli için KKTC ve Türkiye’nin topraklarına ihtiyaç bulunmaktadır.
Türkiye, hali hazırda TANAP ve BTC Boru Hatları ile ve planlanan TAP Boru Hattı ve Hazar Denizi projelerinin de parçası olduğu “Gaz Ağının” kesişim noktasında. Bu da, ileride Iran ve Irak’tan gelen boru hatlarına yönelik projelerin de önünü açabilir ve piyasaya daha çok rekabet getirebilir. Ancak, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırması konusunda, ortada bir paylaşım ve hukuki bir statü anlaşması olmadığı müddetçe, tartışmalarımız anlamsız kalacaktır.
Türkiye’nin bu konuda iradesini masaya koyması, belki de Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde taraf olması, müzakerelerde daha da güçlenmesinin önünü açabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar