Hüseyin Gülerce-Ahmet Hakan söyleşisi

02.11.2014 Pazar günü “Paralel Yapı’nın esasında bir ABD organizasyonu olduğunu RTE de biliyor” mealli bir yazı yazdım. O yazıda Ahmet Hakan’ın Fethullah Gülen’in yakın zamana dek çok yakınında duran Hüseyin Gülerce ile cumartesi günü yayınladığı söyleşiden alıntı yapmıştım. Söyleşi ile ilgili olarak şöyle de bir eleştirim olmuştu.

Şunları yazmıştım:

 “Ben sadece Ahmet Hakan’ın Gülerce’nin kendi kırılma noktası olarak tarif ettiği “25 Aralık” ile ilgili olarak:

 “25 Aralık dinlemesi illegal olarak yapılmış olsa bile içeriğine inanıyor musunuz?” diye sormamasına çok şaşırdım.

Çözemedim. Ortada bir danışıklı dövüş mü var? Böyle bir soruyu Ahmet Hakan gibi acar bir gazeteci nasıl akıl edemez? Şahsen ben Gülerce’nin bu kritik soruya vereceği cevabı çok merak ediyorum.”

Gülerce’ye de şu soruyu sormuştum:

 “Yurt içinde, yurt dışında milyonlarca insanın doğruluğuna inandığı yolsuzluk iddialarına siz inanıyor musunuz, yoksa dinlemeleri siz de hecelerin birleşmesinden uydurulan sahte kelimeler, sahte kelimelerin de birleşmesinden uydurulan sahte cümleler (bilime takla attıran bir TÜBİTAK şaheseri) olarak mı kabul ediyorsunuz?”

Söyleşi Pazar günü de devam etti ve bu sefer Ahmet Hakan “yolsuzlukları” sordu.

Bu durumda Ahmet Hakan’a bir özür borçlandım. Hemen eda ediyor ve özür diliyorum.

Ancak…

                                                                     ***

1) İki gün üst üste devam edecek bir söyleşinin ilki yayınlandığında söyleşiye ertesi gün devam edeceğine dair bir ibare konur. Okur hem uyarılır, hem de ilgisi devam etsin istenir. Cumartesi günü yayınlanan söyleşide katiyen böyle bir ibare yoktu. Sadece “Özel Röportaj” olarak takdim edilmişti. Ben söyleşinin cumartesi günü bittiğini zannettim. Araştırdım, bir sürü arkadaş da aynı kanıya kapılmış. Söyleşi, tüm gazetecilik teamüllerinin dışına çıkarak Pazar günü “pat” diye “Özel Röportaj-2” adı altında devam etti.

2) Cumartesi günü Gülerce “25 Aralık”ta en büyük kırılmayı yaşadığını söylüyordu. Zaten ben de sorumu 25 Aralık’ta RTE ile Bilal Oğlan arasındaki telefon konuşmalarını yansıtan tapelerle ilgili sormuştum.

Ahmet Hakan ikinci gün “yolsuzlukları” soruyor ama sadece 17 Aralık tapelerine değiniyor.”25 Aralık”, dolayısı ile RTE ortada yok. Soru aynen şöyle:

 “17 Aralık... Yolsuzluk operasyonu... Ne diyorsunuz bu konuda?”

                                                                     ***

Gülerce de hiç tapelere değinmeden cevap veriyor:
“AK Parti 12 yıldan beri iktidarda. Bu soruşturma 2 yıl önce başlamış. Yani AK Parti’nin ilk 10 yılında Türkiye’de hiç yolsuzluk olmamış, ihalelerde hiç kayırma olmamış da son 2 senede rüşvet, yolsuzluk almış yürümüş... Buna inanmam. Bıçağın üzerinde yolsuzluk ve rüşvet yazıyor. Saplayan ise bunu darbe olarak saplıyor. Bu bir darbe girişimiydi.”

Gülerce’ye göre:

 “Taban bunu (darbeyi) fark etti... ‘Hükümet devrilirse ülke istikrarsızlığa gider. CHP veya MHP gelir. Dolayısıyla biz buna destek vermiyoruz’ deyip AK Parti’ye sahip çıktılar.”

Ahmet Hakan devamında sıkıştırıyor: 

 “Hükümet yolsuzluğa, rüşvete göz yumdu meselesi var. O ne olacak?”

Cevap:

 “Yüzde kaç diyor bunu Ahmet Bey? Siyaset hesap işi... Sonuçta yüzde 45 oy aldı hükümet...”

Hakan yine soruyor:

 “Ama ya işin ahlaki kısmı?”
Cevap:
“Siyasetin ahlakı bu ama...”
Ahmet Hakan:
“Ama siz hep ‘mümin perspektifi’ ile baktığınızı söylüyorsunuz.
Gülerce:
“Siyasetin içindeki müminlerin yorumlayış biçimi böyle...”

                                                                     ***

Çok ama çok şaşırdım. Pazar günkü yazımda da yazdım.

 “Hüseyin Gülerce’yi tanırım. Medya dünyasında bildiğim en mütevazı, inancında mutlak samimi, katiyen maddi çıkar peşinde koşmayan adam gibi bir adamdır.”

Pazar günü beni alt üst eden cevaplarını okuduktan sonra da hakkındaki görüşüm zerre kadar değişmedi.

Ama Gülerce’nin “siyaset içindeki müminler”e Kuran’ın emrettiğinin dışında/genel kabul görenin tam tersi bir ahlak anlayışı uygun görmesi beni çok ama çok rahatsız etti.

Gülerce neden bunu yaptı? Cevabını çok merak ediyorum

                                                                     ***

Ben artık meslektaşlarım hakkında ne diyeceğimi bilemez oldum.

1) Zamanında “asker yeşili” hayranı olan Fatih Altay, Fatih Çekirge, Mahmut Övür türleri şimdi “İslam yeşili” hayranı.

2) Zamanında Fethullah Gülen adı geçince yerden temenna alan Hayrettin Karaman (bizzat şahidim) şimdi Gülen’e sövüyor, RTE’ye tapıyor. Yolsuzlukları fetvaları ile kutsuyor.

3) 2011 seçimlerinde AKP’den aday adayı olan, bu uğurda daha aday olmadan gazeteciliği bırakan, aday yapılmayınca çark edip, gazeteciliğe hiçbir açıklama yapmadan dönüş yapan Mümtaz’er Türköne şimdi habire AKP’ye geçiriyor.

4) 2012’ye dek AKP düşmanı yazılar yazan Nagehan Alçı şimdi AKP yalakası. RTE “bebişlerinin” bile adını koydu. Kocası höykürünce gazetecilik yaptığını sanıyor.

 5) Emre Uslu, Mehmet Baransu “özel görevli gazeteci”.

 6)Ahmet Kekeç türleri sahibinin sesi. Yalçın Akdoğan’ın emirleri ile ona buna sövüyor, utanmadan yalan beyanlarda bulunuyorlar. Basit bir analiz yapmaktan bile acizler.

 6) Ahmet Davutoğlu’na “gelmiş geçmiş en etkin Dış İşleri Bakanı” paftası asan Cengiz Çandar şimdi ha gayret Davutoğlu’nun dış politikayı nasıl rezil ettiğini yazıyor.

7) “O CD’lerin üstündeki kayıtlar bütün belgelerin Birinci Ordu’da hazırlandığını kanıtlıyor”, diye yazıp, Balyoz Davası’nda sahte belgelerle insanların hayatını karartan Ahmet Altan kendisini, oranını sadece %1 olarak ilan ettiği, namuslu ve cesur gazeteciler arasında ilan edebiliyor. (Bağımsız Gazetecilik Platformu: Mayıs-2014)

8) Hasan Cemal daha düne dek RTE’nin “Hasan Abisi” değil miydi?

Önceki ve Sonraki Yazılar