Yükselen güç; polis

AKP, rejim değişikliğini esas olarak Emniyet Teşkilatı’na dayalı olarak yürütüyor. Emniyet Teşkilatı’nın 250 bine yaklaşan personel sayısı ve teknik donanımıyla bu dönemde büyük bir silahlı kuvvet haline geldiği ortada. AKP iktidarı, Turgut Özal’a ait olan “TSK’ya alternatif bir silahlı güç olarak polisi yeniden yapılandırma” projesini bu dönemde hayata geçirdi.

Bilindiği gibi Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi operasyonlar ve davalar ile TSK teslim alındı. Dolayısıyla polisin sistem içinde kazandığı güç, askerin “iktidar” alanının daraltılmasına paralel olarak gelişti.

Bu nedenle AKP ile Cemaat arasındaki çatışma da, esas olarak polis ve adliyede yaşanıyor. Cemaat ile koalisyonu askıya alan AKP, tayin ve sürgün operasyonları yapıyor.

Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra İslamcılaşması sağlanan, kapıları cemaatlere ve imam-hatiplilere sonuna kadar açılan polis örgütü, AKP iktidarında Cemaatin de belirleyici çabasıyla yeniden yapılandırıldı.

Dolayısıyla Türkiye, “Askeri vesayet rejiminden kurtarıyoruz” denilerek adım adım dinci-faşizan bir polis devletine götürüldü. TSK’yı dengeleyecek ve etkisizleştirecek alternatif bir “silahlı kuvvet” haline getirildi.

Sonuçta polis, üretilen sahte belgelere, hazırlanan düzmece kanıtlara, hiçbir hukuksal değeri olmayan dijital verilere dayanarak TSK’ya operasyon yapan bir güce dönüştü.

Daha da önemlisi polis artık ideolojik bakımdan da “taraf” haline geldi.

İşte bu nedenle polis, üniversitelerdeki Hizbullah saldırılarını seyrediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar