BU OCAK SÖNDÜ

BU OCAK SÖNDÜ

Tarım ürünlerinde dışa bağımlılık, bunun doğal sonucu olarak artan satış fiyatları gerekçe gösterilerek AKP’den tanzim satış hamlesi gelmişti. Daha ilk günden “ocağın yangınını söndürdük” diyen AKP’liler, bu açıklamalarla asıl olarak topraktaki yangını gizlemeye çalışıyorlar...

Serdar Yüce

AKP Hükümeti, tarımsal ürünler konusunda küçük aracılarla giriştiği kavgada oldukça samimi. Hatta AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özellikle marketler için ‘gıda terörü’ nitelemesini kullanmıştı. Ne var ki, iki günlük tanzim satışı sonrası önceki gün “gıda terörü estirenlere dersini verdik” bile diyebildi. AKP, küçük aracılarla giriştiği savaşta ciddi olmasına ciddi ama bunun uzun vadeli bir kurtuluş olmadığını da gayet iyi biliyor. Çünkü kurtuluş, aracıların bitirilmesinde değil, Türkiye’nin tekrar tarım yapabilmesinde. Tam burada izleyenler için bir kısır döngü ortaya çıkıyor…

Tarım alanları en çok AKP’li yıllarda ranta açıldı. Aynı AKP’nin tarımsal ürünleri ucuzlatma, yani tarımı Türkiye topraklarında, bu yurdun çiftçisiyle birlikte yapma olanağı, dahası niyeti var mı?

Erdoğan ve kurmaylarının açıklamaları gösteriyor, bu tanzim satış naraları bir seçim yatırımı. Kaldı ki, Tarım Kredi Genel Müdürü Fahrettin Poyraz, önceki gün tanzim satışlarla ilgili sadece 2,5 aylık bir planlama yaptıklarını söyledi. Yani seçime kadar ufacık bir yatırım, sonrasında kepçeyle geri alınır nasıl olsa. Yoksa taşıma suyla değirmen daha ne kadar dönecek ki!

Tarım alanları yok edildi
Tarım ürünlerinde ucuzluk ve kalite isteyen bir iktidar, tarım alanlarını ranta açmaz. Türkiye’de AKP iktidarı boyunca birçok Avrupa ülkesinin yüzölçümünden daha büyük tarım alanı imara açıldı. Örneğin 2002’de 94 milyon dönüm alanda buğday tarımı yapılırken bu sayı şu anda 70 milyon dönümün de altına düştü. Yani Türkiye, ‘Ak’ yıllarda buğday ekim alanlarının dörtte birinden çoğunu kaybetti. Anadolu’nun kıymetli toprakları ya imar için, ya turizm için, ya da duble yollar için biçildi.

Devlet çiftçiye, çiftçi bankaya borçlu
Türkiye’de çiftçiler, aynı yıllarda sistematik olarak borçlandırıldı. Devletten alacaklarını tahsil edemeyen çiftçi, bankalara, banka kredilerine mahkum edildi. Çiftçinin Gayri Safi Millî Hasıla’dan (GSMH) alacağı paydan doğan borç 100 milyarın liraya yakın. Çünkü bu yıllarda devlet, her yıl ödenmesi gereken ve GSMH’nin yüzde birine tekabül eden ‘destekleme’nin çeyreğini bile yapmıyor 2007’den beri. Bu da çiftçinin bankalara borçlanmasına neden oluyor.

Çiftçi nüfus olarak da bitti
Sadece borçlanma değil. Bu süreç köyden kente göçü de tetikliyor. Çarpıcı bir gerçek: AKP’li yıllarda tarımsal nüfus, yüzde 22’den yüzde 7’ye kadar geriledi.

Bir gecede kentli olmak
6360 sayılı Yasayla birlikte 16 bin köy, 2012 yılında mahalle sayıldı. Mahalle kente ait bir yerleşim şekli. Yani 7 milyona yakın tarımsal nüfus bir gecede kent yasalarına tabi oldu. Kent kurallarıyla tarım ya da hayvancılık yapılır mı? Yapılır dediler, olmadı. Tarım yapılmadı, onun yerine Toplu Konut İdaresi (TOKİ) bol bol konut yapıyor. TOKİ’yi gören belediyeler de durmadı, şimdi kıyasıya yarış içindeler. Öyle ki, Türkiye’nin milli serveti zeytinliklerin bile imara açılması tartışılabildi.

AKP iktidarında en önemli doğa tahribatlarından biri de meralarda yaşandı. AKP döneminde çok kullanılan ‘kamu yararı’ kararı ile meralar ciddi anlamda azalmaya başladı. Oranlar, meralar, kıyılar, dereler, su havzaları, zeytinlik alanları ekolojik tahribata uğradı ve doğa da bazen çok ağır sel felaketleriyle intikam aldı. Bu sel felaketleri AKP sözcüleri tarafından ‘kader’ diye yutturulmaya, kabul ettirilmeye çalışıldı. Kentlerin kenarındaki, kenti besleyecek kadar (İstanbul örneğinde olduğu gibi) genişlik ve kapasitesi olan tarım alanlarını yok eden bir düzen, Anadolu’ya dokunmadan geçer mi?

Bunlar ve daha sayılabilecek onca nedenden dolayı Türkiye, tarımda net ihracatçı bir ülkeyken net ithalatçı bir ülke konumuna getirildi. AKP iktidarıyla birlikte Türkiye, buğdaydan, mısıra, soyadan, tütüne, ete, nohuttan mercimeğe kadar neredeyse her ürünü ithal ediyor ve ciddi bir dövizi başka ülkelerin çiftçilerine ödüyor. Öyle ki, ‘Katil Esed’ dedikleri Beşar Esad’ın ülkesi Suriye’den patates, şimdi de İran’dan soğan ithal eder duruma geldi Türkiye.

Pahalılık deniyorsa, halin yüzde 8’lik komisyonuna, market ve pazarların kârlarına değil; bu noktaya odaklanılmalı. Ötesi günü kurtarmak, seçimi kurtarmak.

Tekellere teslimiyet 
Çiftçi bitmedi, bitirildi. AKP, tarımda sermaye hükümranlığını tesis etme görevini üstlenmişti. AKP’yi iktidara taşıyan bu işlevi, özellikle 2005 yılından itibaren uygulamaya konuldu. Borçlandırılan, desteklemesi de borcu olan özel şirketlere aktarılan çiftçiler kapitalizme uygun hale getirildi. Bu yolla, köylerde sadece geniş arazi sahipleri ayakta kalabilecek, kalan küçük üretici ise yeniden modellenmiş tarımsal üretim şekline işçi olarak dahil edilecek. Kapitalist üretim şartlarına entegre olamayan çiftçiler tek tek elenirken alan ulusal ve de uluslararası düzeydeki tekellere açılacak.

Çiftçiyi çok da uzak olmayan bir gelecekte daha zorlu bir süreç bekliyor. Tarlasının yanından geçen deredeki suyu bile alıp tarlasında kullanamayan, şirketlere ödeme yapmak zorunda kalan, şirketlere ödeme yapamayınca da doğrudan devlet eliyle ‘desteklemesi’ şirketlere aktarılan çiftçiler, yakında tarlalarına birer işçi olarak adım atacak.

Bugün bile tarımsal ürüne daha tarladan kalkmadan el koyan, tarımsal ürün pazarının yüzde 30’dan fazlasına sahip olan ‘organize perakendeci’ büyük tekeller, yarın çiftçiler işçileştiğinde kendi belirledikleri fiyattan ürünleri satışa çıkaracak.


Editörün notu: Yazı, 15 Şubat 2019 tarihli Yurt Gazetesi'nin 7. sayfasında yayınlanmıştır.