Manukyan ekonomisi

Matild Manukyan adını herkes bilir. Dame de Sion mezunu bir terzi olan bu kadın, kocasını kaybeder ve babasından kalan gayrimenkuller yüzünden mecburen ‘genelev işletmeciliğine’ soyunur. Ve bir imparatorluk kurar.

Yıllarca vergi rekortmenleri listesinde ilk sırayı kimselere bırakmaz.

Resmi tarih böyle söylüyor.

Fakat bu hikâyede çok boşluk var.

80'li yıllarda, Ermeniler’e ait her şeyin ‘sözde’ diye geçiştirildiği ya da düşman ilan edildiği bir atmosferde, Matild Manukyan nasıl oluyor da bunu yapabiliyor?

Düşman olarak gördüğü herkesi bir kaşık suda boğan, hukuk falan tanımayan devlet, bürokrasi nasıl buna izin veriyor?

İzin vermiyor, Matild Manukyan sadece bir sembol, ön planda görünen isim.

Genelevlerin haracını asıl yiyen kimsenin adını bile telaffuz etmeye cesaret edemediği (ben de telaffuz etmiyorum) Karadenizli devasa mafya ailesi.

Bu genelev meselesi yüzünden ailenin bir kanadının soyadını değiştirmesine yol açmıştı. Soyadını değiştirmeyenler ise devasa alışveriş merkezleri inşa etti, otel üzerine otel açıyor.

İstanbul’da, özellikle Beyoğlu’nda içlerinde karakollar, adliyeler bulunan pek çok gayrimenkul hâlâ ‘genelev patroniçesi’ olarak anılan Matild Manukyan’a ait. Oğlu 2001 yılında yapılan polis operasyonunu bahane edip genelevleri kapattı, yakasını çeteden kurtardı.

Aslında Türkiye’de kimsenin paranın rengini sorduğu yok.

Yasalar kağıt üzerinde.

Kara paradan mahkum olmak için, bir çuval eroin ve bir bavul nakit parayla iş üzerinde yakalanıp, “Evet bu parayı buradan kazandım” demek gerekiyor.

Para aklama, daha çok Avrupa, ABD, hatta İsrail gibi ülkelerle bağlantılı olarak girişilen bir faaliyet. Ekonomide yüzde 2 ile yüzde 40 arasında değişen bir kayıtdışı havuz ve bu havuzda da ciddi bir kara para var.

Ödemeler dengesi bilançosunda net hata ve noksan kalemi geçen yıl 9 milyar dolar fazla gösterdi. Bu teknik kavram, Türkiye’ye kaynağı belirsiz 9 milyar dolarlık nakit paranın girdiği anlamına geliyor.

Uyuşturucu, silah, stratejik madde gibi yasadışı mallarla, çay, tütün, et, cep telefonu, petrol, içki gibi yasal malların kaçakçılığı, haraç, yasadışı kumar, rüşvet gibi kalemleri alt alta topladığınızda yıllık en az 8-10 milyar dolarlık bir büyüklükten söz ediyoruz.

“Para gelsin de nasıl gelirse gelsin” yaklaşımı da ekonomiyi kurtarmıyor.

Çünkü kara para yatırımların maliyetini, fırsat gelirlerini etkiliyor, ekonomiyi zehirliyor.

Suçtan elde edilen gelirin yatırıma yönelmesinde asıl amaç suçla servet arasındaki bağı koparmak, parayı legalleştirmek. Bu yüzden kara paraya dayanan yatırımlar rasyonellikle ilgilenmiyor.

En iyi örneği captagon kaçakçılığı yapan ailenin paraları aklamak için kullandığı otobüs şirketiydi. ‘Seyahatte çizgi ötesi’ sloganıyla tanıtım yapan, Türkiye’nin en büyük filolarından birine sahip bu şirketin araçları otobüsü doldurmak, biraz daha beklemek gibi bir derde sahip olmadığı için hep tam zamanında kalkardı. Yolculara izzet ikram da sınırsızdı. Çünkü ne kadar çok sefer yaparsa, o kadar çok para sisteme giriyor ve ‘taşımacılık geliri’ olarak aklanıyordu.

Artık otobüsle adam taşımaktan daha iyi yollar var.

Otel, inşaat işleri mesela.

Belki bu yüzden dünyanın belki de en uzun süren ve en çok şişkin emlak balonu Türkiye’de.

Ünlü ekonomistlerin balonun her an patlayacağı yolundaki uyarılarınan kimse itimat etmiyor.

Asla bir yatırım aracı olmaması gereken gayrimenkul, dinmek bilmeyen talep, çarpık vergi politikaları ve ‘rasyonel olmayan’ yatırımcılar sayesinde kazandırdıkça kazandırıyor.

Tıpkı İspanya’da, ABD’de patlayan balonlar gibi.

Ne zaman ve kimin elinde patlayacağını tahmin etmek zor.

Önceki ve Sonraki Yazılar