Masalcı teyze, iyi ki, doğdun!

Yaşasaydı, şimdi tam 85 yaşında, gözleri ışıl ışıl, mimikleri hep muzip ve kikirdek gülüşü ile onu başköşeye oturtacak ve “iyi ki, doğdun” diyecektik. Hatta, belki birkaç televizyon kanalı, gazeteden gelip çekim yapacak, söyleşi yapacaklardı…

Adela Özcan, kocasının soyadı ile Keskiner, güldürü dünyamızın büyük ustası, “Şehr-î Komik” Naşit Bey’in kızı, 80’lerin TRT’sinde, ülkenin bütün çocuklarının yatmadan önce dinlemeye doyamadıkları ‘Uykudan Önce’nin Adile teyzesi, hepimize maruf namıyla, Adile Naşit, doğum günün kutlu olsun!

Doğum günü kutlamakta ne var, diyeceksiniz, ama öyle değil. Bilir misiniz ki, o herkesi güldüren, şefkat ve yaşama sevinci aşılayan Adile Naşit doğum günü kutlamazdı? Her doğum günü geldiğinde neden boğazına boğum halinde dizilen gözyaşları ile ortalıktan çekilir, kimselere görünmeden, göstermeden ruhunu yazgısının ürünü kederini yaşamaya bırakırdı?

Hayatta her şey insan için, der geçeriz. Ama, her insan ayrı bir dünya, ayrı bir hikâye, hatta roman, hatta film. İşte Adile Naşit’in yaşam öyküsü de, film denilecek türden. Ülkenin en gözde tuluat (doğaçlama söze dayalı gülmece tiyatrosu) ustası Naşit Bey ailenin geçim sıkıntısına katkıda bulunmak isteyen Kemanî Yorgo Efendi’nin çıtı pıtı kızı Kantocu Amelya’yı tiyatrosunda işe almasıyla başlar, Adile Naşit’in yaşam hikâyesi.

İki sanatçı evlenir, iki çocuk doğar
Naşit Bey evlidir ve mutsuzdur. Çünkü, ‘zevcesi’ Leman Hanım çok istemesine rağmen kendisine bir çocuk verememektedir. Amelya kısa sürede gönlünü çelmekle kalmaz, üstelik onu bir fırıncının oğluna kaptırmak üzere olduğunu gören Naşit Bey kararını verir ve nikâhına alır!

Amelya Hanım ömrü boyunca onu en çok mutlu eden iki güzel evlat verir Naşit Bey’e. Selim (15 Ağustos 1928) ve Adela (17 Haziran 1930). Babası son günlerinde çocuklarının tiyatro dışı mesleklere yönelmesini istese de, her ikisi de tiyatro ve sinemamızda ortaya koydukları sanatları ile seyircinin hafızalarından silinmeyecek izler bırakırlar.

Babalarına rağmen oyuncu oldular

Naşit Özcan 1943 yılında öldüğünde, Selim Dolapdere’de bir kaportacıda, Adela ise Kasımpaşa’da bir konfeksiyoncuda çalışmaktadır. Adela’nın babasına rağmen tutkuyla bağlı olduğu tiyatro ziyaretlerinden birisinde, Şehir Tiyatro’sunda dönemin ünlü yönetmeni ve oyuncu Ferih Egemen’le tanışması hayatını kökten değiştirir. Şehir Tiyatrosu kapısından çıkarken daha 14 yaşındadır ve artık Adile Naşit olmuştur.

Adile Naşit Ferih Egemen’in ellerinde doğdu ama, ağabeyi Selim ise, ünlü yönetmenden geçer not alamadı. Bunun üzerine anne Amelya hanım devreye girer. İki çocuğunun ellerinden tuttuğu gibi, soluğu Beyoğlu’nda, Muammer Karaca’nın karşısında alır: “Tiyatro aşkıyla yanıp tutuşuyor bu çocuklar. Yardım edin, lütfen!” Karaca, Naşit Bey’in çocuklarına sırt çeviremezdi, elbette. “Naşit Bey’in çocukları benim çocuklarım” dedi.

Selim dekor, boyama vs. işlerde, ara sıra da figüran rollerde sahneye çıkarken, Adile Naşit ‘Fuar Yıldızı’ oyunundaki Düttürü Leyla tiplemesi ile derhal dikkatleri çekecekti. Aynı tiyatroda oyuncu Ziya Keskiner’in dikkatini çektiğini kesin olarak söyleyebiliyoruz. Çünkü, kısa sürede karşılıklı alevlenen aşk ateşi 1950’de kıyılan nikâhla taçlandı.

Yaşama sevinci, hayatının kederi oldu

Hemen ertesi yıl, 1951’de doğan oğulları Ahmet ise hem onların yaşam sevinci olacak, ama kısa bir süre sonra da, hayatla tüm bağlarını kökten değiştirecekti. Kalbinin doğuştan delik olduğunu öğrendiklerinde Ahmet ilkokul 2. sınıfa gidiyordu. Türkiye hastanelerinde mümkün olmayan ameliyat için tam 100 bin lira gerekliydi ve ancak ABD’de yapılabilecekti.

Uzun çabalardan, sanatçı dostların düzenlediği kampanyalardan sonra para bulundu ve Ahmet Minnesota’da, Mayo Clinic’de ameliyat oldu. Ancak, Türkiye’ye döndükten sonra Ahmet komaya girer ve bir daha uyanamaz. 17 Haziran 1966, Adile Naşit kendi doğum dününde, İzmir’de sahneye çıkmak üzere iken, her şeyden çok sevdiği oğlunun ölüm haberini alır.

Adile Naşit için, kendisini dünyadan soyutladığı, kederine gömüldüğü hatta, belki de en çok kendisini suçladığı yıllar başlar. Ama, hayatın cilvesi midir, bilinmez, asıl ünleneceği oyunculuk kariyeri de bu dönemden sonra başlar. Özellikle, Arzu Film şirketinin filmlerinde çok beğenilir. 1976’da ‘İşte Hayat’ filmindeki rolü ile Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu ödülü alır. Münir Özkul’la çok aranılan ve beğenilen ikili olurlar. Ve elbette, onu ölümsüz yapan Hababam Sınıfı’ndaki Hafize Ana karakteridir.

1981 yılında TRT’de, İlhan Şengün’ün hazırladığı ‘Uykudan Önce’ programı ile Türkiye’nin bütün çocuklarının masalcı ninesi olmuştu. 1987’de bağırsak kanseri nedeniyle sonsuzluğa göz ettiğinde, ardında kendisini seven ve sevdikçe çoğalan büyük bir hayran kitlesi bıraktı. Ne mutlu Türkiye’nin çocuklarına ki, sevgi ve şefkat dağıtan Adile nineleri var. İyi ki, doğdun, Adile Naşit. Seni hep özlemle anıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar