Mazlumun ahı indirir şahı

Düne kadar sandık edebiyatı yapanlar, bugün sandık düşmanı oldular, “iktidarsız sandık” manşeti atıyorlar. Demokrasiyi sadece sandık sananların, doğal olarak varacakları yer düş kırıklığıdır. Eğitimsiz ve yoksul bıraktığınız geniş kitlelerin her seçimde size oy vereceğini sanmak insanı bazen böyle morartır. Seçim kampanyasında karşıtlarına akla gelen veya gelmeyen her türlü hakareti edenler, herkesin oyuna saygı duymayı öğrenmelidirler. Sandıklı demokrasinin olmazsa olmazı budur.

Seçim bitti, üç gündür hükümet kapısının anahtar partisinin hangisi olacağı tartışılıyor. Çilingirin maymuncuğuna başvurmadan, bu kapının anahtarının hiçbir partinin cebinde olmadığını sonuçların basit aritmetiğine bakarak göstermek isterim.

Partilerin ilkelerine, seçim meydanlarında söylediklerine bakılmaksızın parmak hesabı şöyle:
Anahtar AKP’de değil: CHP-MHP-HDP koalisyonunun sandalye sayısı 292, güvenoyu alabiliyor. AKP’li kalemlere göre bu seçenek “eşyanın tabiatına aykırı bir yamalı bohça formülü”dür. “Bahsi kaybettiğini” itiraf edenler, “Ak Parti, yüzde 41’lik bir anamuhalefetle böyle bir yamalı bohça hükümetini kovalaya kovalaya sandığa götürür” diyorlar.

Anahtar CHP’de de değil: AKP-MHP koalisyonunun da, AKP-HDP koalisyonunun da sandalye sayısı 338, güvenoyu alıyor ama anayasayı değiştiremiyor. MHP’nin de, HDP’nin de bu seçeneğe “şimdilik” AKP’nin kabul edemeyeceği koşulları var.

Anahtar MHP’de de değil: AKP-HDP koalisyonunun sandalye sayısı 338, güvenoyu alıyor, anayasayı değiştiremiyor. Ancak çözüm süreci aktörlerinden bir AKP’liye göre “HDP artık bunun sadece filmini çevirebilir.” AKP-CHP koalisyonun sandalye sayısı 390, güvenoyu da alıyor, anayasayı da değiştirebiliyor. Bahçeli’nin önerdiği AKP-CHP-HDP koalisyonunun sandalye sayısı ise 470. “Almanya formülü” de denilen bu iki seçeneği, küresel ve yerli sermaye bulunmaz bir nimet olarak görüyor.
Anahtar HDP’de de değil: AKP-CHP: 390; AKP-MHP: 338: AKP-CHP-MHP: 470. Bu seçenek HDP’yi tek başına muhalefet yapacağı için, bir dahaki seçimde iktidara bile götürebilir deniyor. Ama o zaman HDP’ye verilen “emanet” oylar ne olacaktır?

Bu seçeneklerin hiçbirine olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz. Hiçbir partinin tek başına iktidar olamadığı her seçimden sonra “halk şu mesajı verdi” denir ama, hükümet kurma günü gelince, siyasi partiler “dün dündür, bugün bugün” yutturmacasına sığınır.

Peki, anahtar Erdoğan’da mı? Gerçi kırkbeş gün içinde hükümet kurulamazsa, veya kurulan hükümet güvenoyu alamazsa Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın 116. maddesi gereğince, Meclis Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi var. Erdoğan yanlılarının çoğunun bu seçenekten yana oldukları anlaşılıyor. Peki ama, AKP’den yeni milletvekili seçilenler, özellikle onca masraf yaparak girdikleri meclisi tepeden gelen bir emirle terkederler mi? Bir erken seçim durumunda “üç dönemlikler” devreye girer mi? Böyle bir karar AKP’yi birkaç parçaya bölmez mi? Erdoğan’ın Anayasa’yı çiğneyerek meydan meydan dolaşması ve son derece adaletsiz bir seçim kampanyası yürütmesi bile AKP oylarını düşmekten kurtaramadı. Bir erken seçimde bu düşüş, hezimete dönüşmez mi? Bildiğimiz Erdoğan kapıyı anahtar olmadan, kırarak da açabilir. Ama seçmen bu kez zorbalığa dur diyebildi, çektiği zulmü dile getirdi. Anahtar hâlâ halkın elinde.

Önceki ve Sonraki Yazılar