Medya günah keçisi!

Merhum Yusuf Hayaloğlu, “Acılar Kraliçesi
İstanbul” adlı şiirinde der ki;
“Bir ben miyim kapıları şaşıran, her yokuşun başında / Bir ben miyim ekmek arasına canını doğrayıp doğrayıp yutan/ Bir kedi bile sağarken yüreğini telaş içinde yavrusuna / Ey acımasız acuze utan şu türbelerinden, minarelerinden
utan!”

***

13 yıllık AKP iktidarı döneminde, medya-siyaset ilişkisi aynen Yusuf Hayaloğlu’nun söylediği gibi… İktidara göre her sıkıntının, her meselenin sorumlusu medya! Her defasında “günah keçisi” olan bizler… Gazeteler, gazeteciler… Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir iktidar döneminde, bugünkü kadar gazetelere ve gazetecilere dava açılmadı. Hiçbir dönemde, bu dönemki kadar, gazeteci tutuklanmadı, hapse atılmadı! AKP’nin daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın, o hiç ağzından düşürmediği Demokrat Parti döneminde bile muhalif, gazeteler ve gazetecilere böylesine adaletsiz bir uygulama yapılmadı. O yıllarda da muhalif gazeteciler mahkum oldu ancak, hiç biri suçu kanıtlanana kadar tutuklu kalmadı.

***

Siyaset – Medya ilişkisinde, gazetecilerin siyasetçilere yarandığı görülmemiştir. Olamaz da zaten. Zira, demokrasilerde medyanın temel işlevi muhalefettir! Hatayı, eksiği, yanlışı göstermektir. Elbette, geçmişte de bugünkü gibi “yaranma kaygısı güden” gazeteler ve gazeteciler olmuştur ama onlar “Besleme basın” damgasını yemişlerdir. Tıpkı bugün olduğu gibi…
Neden biliyor musunuz?
Çıkar ilişkileri… Siyasi değil, mide bağı olan ekonomik çıkar ilişkileri… Ne var ki bu kafada olanlar asla bağımsız kalamamıştır. Haberde objektif, yorumda hür olamamışlardır. İktidara yaranma kaygısı adına mesleğe ihanet etmişlerdir. Halkın, gerçekleri öğrenme ve haber alma hakkını cebren ve hile ile çiğnemişlerdir.
Oysa demokrasilerde özgür basın, iktidarlar için bir nimettir. Hatalarını ve eksiklerini görme adına, özgür basın olmazsa olmazdır. Bir yerde bir denetim mekanizmasıdır, özgür basın. Ve tabi, varsaydığımız normal demokrasilerde, iktidarların, kendilerine gazete ve televizyon kanalları kurduğu da görülmüş şey değildir. Hele hele, başbakanların ya da yardımcılarının gazete patronu olduğuna kimse tanık olmamıştır.

***

Başbakanların, hoşuna gitmeyen başlıkları değiştirttiği görülmüş şey değildir. “Alo Fatih” telefon hatlarının işletildiği bir dönemden geçiyoruz. AKP iktidarı, toplumu böldüğü gibi medyayı da bölmüştür. Ya bizdensin ya da değilsin!
Bizden ise mesele yok!
Ne gerekiyor? Para mı, kredi mi?
Hiç önemli değil. Al, buyur, istemediğin kadar!
Dolayısıyla, bizim meslekte kimileri ya kendiliğinden teslim oldu ya da iktidar tarafından teslim alındı. Bizim gibi “mahallenin delisi” nesli tükenmiş bir avuç gazeteci “doğruluk ve dürüstlük” adına hala ısrar ediyor. Hala, risk alıp hala
bedel ödüyor.
Ve sözünü ettiğim bizler, belki bugün sayısal anlamda çoğunluk değiliz ancak er ya da geç, doğru ve dürüst dimağlar bunu görecek ve aklı selim galip gelecektir! Unutulmasın ki hiçbir “Tiran” ayakta kalamamıştır. Toplumdaki hakkaniyet, vicdan, hukuk ve adalet anlayışı sonunda onları tahttan indirmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar