
Dini vesayet
Dünyanı en önemli düşünürlerinden, modern çağı hazırlayan ünlü Alman felsefeci Kant, şöyle diyor:
“Aydınlanmanın temel noktasını, insanların bizzat kendilerinin sorumlu oldukları vesayet durumundan, özellikle de din konularındaki vesayetten çıkmalarında görüyorum; çünkü dini vesayet tüm vesayetlerin hem en zararlısı hem de en onur kırıcısıdır.”
Türkiye tarihini “seksen yıllık askeri vesayet rejimi” diye bilim dışı bir yaklaşımla açıklayan liberal-muhafazakâr koalisyonu, böylece gerçek tarihsel, toplumsal ve kültürel durumu (asıl vesayeti) ise gizledi.
Diğer yandan da kapitalizmin, emeksermaye çelişkisinin ve emperyalizmin olgusunun üzerini bu liberal-muhafazakâr şalla örttüler. Soyut bir “vesayet” ve “statüko” eleştirisi üzerinden somut bir dinci ve faşizan iktidarı desteklediler.
Daha da önemlisi, bu tutumlarıyla toplumun direniş refleksinin kırılmasında belirleyici rol oynadılar.
Tarih ve siyaset bilimi ölçütleriyle “yeni gericiliği” temsil ettikleri açık olan bu liberal- muhafazakâr güruh, bin yıllık dinci vesayetin yeniden üretilmesine de “demokratik” gerekçeler ya da akçalı çıkarları nedeniyle ses çıkarmadılar.
Dinci vesayetin kendisini devlet formunda (biçiminde) yeniden örgütlemesi sürecine paha biçilmez bir katkı sundular.
Dünyada daha çok dine sarıldığı için kendi Ortaçağını aşan ve gelişen tek bir ülke yok. İslam dünyasının sefaleti ise gözler önünde.