Metal işçileri

Seçim, koalisyon, Suriye, Yunanistan tartışmalarının gürültüsü içinde, kimi son derece önemli konular gündemimizde hak ettiği yeri bulamadı.

Mayıs ortalarında Bursa Renault fabrikasından, metal otomotiv işkolundan başlayıp, oradan Gebze’ye, Kocaeli’ne, Eskişehir’e, Ankara’ya, Aliğa’ya yayılan, seçimden sonra ise patronların sarı sendikalarla kuşatmasına sahne olan işçi hareketliliği bu konuların başında geliyor.

Bugünkü konuya girmeden önce Yunanistan referandumuyla ilgili bir cümle: Yunanistan’ın onurlu halkı Avrupa’nın küstah kapitalistlerinin şantajına boyun eğmedi. Komşunun yüzde 62’si ayrıca bizimkinden “nitelikli”. Yunan halkı, kendisinden ötesine işaret etti. Alkışlıyorum.

Bugünkü konuma dönüyorum.
Metal işçileri direnişi, iyi bir zamanda iyi bir başlangıçtı.
Metal patronları da, kendilerine göre iyi bir zamanlamayla koalisyon hesap ve spekülayonlarının alıp yürüdüğü ortamda direnişin öncü işçilerini işten atmaya başladılar. Mücadele sürüyor.
Biz en son duruma değil, 2015 dönemecinde bu direnişin topluma ilettiklerine bakalım.

İşçi sınıfı ne zaman harekete geçer, ne zaman ayağa kalkar? Bu soruya tüm zamanlar için geçerli tek bir yanıt vermek olanaksız. Kabaca ve kanımca, proletarya, temel toplumsal gereksinmelerinin arttığı ama karşılanmadığı zamanlarda, bir de “kazanacağı”nı sezdiği, tersinden söylersek “zayıf iktidar” algısının güçlendiği zamanlarda ayağa kalkıyor.
15-16 Haziran 1970, Şubat 1980 Tariş ayaklanmalarına, 12 Eylül yasağını kıran 1986 Netaş grevine, 1990 Ocak Zonguldak büyük madenci yürüyüşüne, Şubat 2010 Tekel mücadelesine, Mayıs 2015 direnişine bu açıdan bakmanın son derece ufuk açıcı olacağını düşünüyorum. Unutmamak gerekiyor, sınıf mücadelesi, çoğu kez sanıldığı, gösterilmeye çalışıldığı gibi ekonomik değil, siyasal bir mücadeledir.

***

Metal işçileri direnişi Renault işçilerinin üretimi durdurmasıyla, 14 Mayıs 2015’te, seçimden bir ay kadar önce başladı. Üç temel talep üzerinden yayıldı: BOSH sözleşmesi oranında ücret zammı; Türk-Metal’in yetkili sendika olmaktan düşürülmesi; işçileri, tüm görüşme ve sözleşmelerde kendi seçtikleri kişilerin temsil etmesi.

Direniş, enflasyonun, özellikle de gıda fiyatlarındaki yükselişin reel ücretleri kemirip küçülttüğü, sapsarı sendika Türk-Metal’in sermaye severlikte sınır tanımadığı, asgari ücret, emekli gelirleri konularının seçim düzleminde her zamankinden fazla bir ağırlıkla yer aldığı, AKP iktidarının gidici olduğu algısının güç kazandığı bir zamanda gerçekleşti.
Eylem, fabrikaların içinden, sendikal hareketin dışından mayalandı. Metal İşçileri Birliği bu süreçte önemli bir rol oynadı. Eylemi, işçilerin güvendiği, seçtiği, denetlediği temsilciler koordine edip yönettiler. Kararlar doğrudan demokratik yöntemlerle alındı. Eylemlerin ilk aşaması kısmi kazanımlarla sonuçlandı.

Bu direnişle işçiler, Türkiye işçi sınıfı tarihinde belki de ilk kez hedeflerinin merkezine bu ölçüde doğrudan ve kararlı biçimde sarı sendikayı koymuş oldular.

Direnişin sendikal alanda da bir sonucu oldu: 3 Temmuz günü, direnişçi işçilerin girişimiyle Türkiye Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası kuruldu. Kutluyor, başarılı olmasını diliyorum.

***

Mayıs direnişi, işçilerin kendi mücadelelerinin öznesi olabileceğini, hareketin başarısının önemli güvencelerinden birinin bu özne olma durumu olduğunu gösterdi. Bu yönüyle, Gezi/Haziran yolunu izledi.

Zamanlamasıyla, mayalanmasıyla, örgütlenmesiyle, yürütülmesiyle, sonuçlanmasıyla önümüzdeki dönem sınıf mücadelelerinin yolunu aydınlattı.
Ekonomik-siyasal krizin ağırlaştığı, tarihin ve güncel sorunların düğümleştiği bir evrede, birçok şey işçi sınıfı hareketinin nasıl bir seyir izleyeceğine bağlı.

Buradan bakıldığında, önümüzdeki dönemin en önemli ve acil ihtiyacı, işçi sınıfı hareketiyle sol/sosyalist siyasetin yakınlaşması, kaynaşması olarak görünüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar