Meydan okumak

   Davutoğlu’nun basın açıklamasını dinlemeden bu yazımı yazamadım. Bir umut işte! Belki Davutoğlu ‘’büyük şefe’’  bir ‘’meydan okuyarak’’ bu güne kadar ezilmişliğini bir nebze olsun telafi edebilecek mi, son anda bir çıkış yaparak onurunu kurtarabilecek mi diye bekledim ama olmadı. Davutoğlu’nun konuşmasını dikkatle dinledim. Davutoğlu, konuşmasında tam beş kez ‘’meydan okuma’’ ifadesini kullandı ama bu ifadeyi büyük şefe karşı değil, yine muhalefete ve geçmiş seçim dönemlerinde ki karşıtlarına karşı kullanmış oldu.     Hâlbuki tam zamanıydı. İleride bu günleri yazacak olan tarihçilerin kendisi hakkında bir tek de olsa iyi bir şeyler yazabilmesi için iyi bir fırsattı ama Davutoğlu bu fırsatı kaçırmış oldu. Tarihçiler ileri ki yıllarda bu günleri yazdıklarında  bayağı bir zorlanacaklar ve yazdıklarının inandırıcılığı da bayağı bir tartışılacaktır. Son bir yılda yaşadıklarımıza ben bile inanamazken, bundan 50 - 60 yıl sonra  bugünlerde yaşananları okuyanlar bu okuduklarına nasıl inanacaklar?     Daha önceler, 2002 öncesini ararken, şimdi bir yıl öncesini dahi arar duruma geldik. Geçen yıl bu günlerde ülkemiz ve geleceğimizle ilgili çok daha iyimser beklenti ve  düşünceler içerisindeyken, aradan bir yıl geçti, bir yıl öncesine rağmen çok daha zor ve  karanlık bir dönemin başlangıcındayız. Bir adam bu ülkeyi katıp karıştırıyor ve bu adama dur diyecek birileri de ne yazık ki ortaya çıkmıyor. Bu adam bu ülkenin başına musallat olduğundan beri, kavga etmediği kurum ve kişi kalmamıştı, kavga etmediği bir tek AKP kalmıştı, şimdi de AKP ile kavgaya tutuştu.     7 Haziran seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanlığı makamını kullanarak meydanlara çıktı ve bir parti lideriymiş gibi, muhalefete verdi veriştirdi ve eski partisine oy istedi. Anayasal suç işledi. 7 Haziran sonrasında AKP’li bir hükumet kurulamayınca, görevi Kılıçdaroğlu’na vermesi gerekirken, görev vermedi. Anayasal suç işledi. Bir başkanlık sevdasına tutuldu, yasal bir dayanağı olmamasına rağmen, fiilen başkanlık sistemini uyguladı. Anayasal suç işledi.      Bir koalisyon hükumetinde fiilen başkanlık yapamayacağından dolayı, 7 Haziran sonrası oluşabilecek tüm hükumet kurma seçeneklerini engelleyerek yeniden seçim kararı aldı ve eski partisine tekrar  tek başına iktidar olma imkânını sağladı ama bu bile onu kesmedi. Çünkü asıl niyet ‘’başkan’’ olmaktı. Mecliste Anayasa komisyonu çalışmalara başladı. Anayasaya Başkanlık sisteminin koyulması konusunda MHP’nin desteğini sağlamış olmasına karşın, kendi partisinden fire verebileceği korkusuyla, HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve milletvekilliklerinin düşürülmesi üzerine yapılacak bir ara seçimde bu çoğunluğu bulup bulamayacağının hesabını yaptı. Bu konuda da bir garanti göremeyince son çare olarak çoktandır birçok konuda fikir ayrılığı yaşadığı Davutoğlu’nu azlederek, kendisine, Davutoğlu’ndan daha fazla biat  edebilecek bir Genel Başkan ve dolayısıyla Başbakanlık yapabilecek birisini görevlendirerek,  ülkemizi yeniden seçime götürme ve kendisini ‘’Başkan’’ yapabilme formülünü uygulamaya koymuş bulunmaktadır.         Başkan olabilme konusunda daha önceleri uyguladığı A, B, C planları tutmamıştır. Koalisyonu engelleme, Başkasına görev vermeme, seçimleri yenileme, dokunulmazlıkları kaldırma ve MHP’yi yedekleme konusundaki planların hiç birisi Başkanlık konusunda yüzde yüz bir garanti sağlamıyordu. TBMM’de 330 sayısını yakalama konusundaki endişeleri nedeniyle, son olarak D planını uygulamaya koydular. Bu plan, yeni bir seçimi işaret etmektedir. Düşünülen şu; HDP zaten baraj altında,  MHP’nin başında da eğer Bahçeli kalabilecek olur ise MHP’de baraj altında kalacak ve yapılacak bir erken seçimde, AKP Parlamentoda tek başına Anayasayı değiştirecek sayıya ulaşacak ve haliyle ‘’büyük şef”in ‘’Başkanlık Rüyası” da gerçekleşmiş olacaktır.        Bana göre bu D planı tutmaz. HDP’nin baraj altında kalacağının garantisi var mı? Yargıtay’a bir müdahale olmaz ise, 15 Mayıs ta MHP kurultayı yapılabilir ve MHP yönetimi değişir ise MHP’nin de baraj altında kalma olasılığı olamaz. Hele ki, AKP içindeki bu operasyon ve Davutoğlu’nun azledilmesi, doğal olarak AKP içerisinde kırgınlıklara ve küskünlüklere sebep olabilir ki, AKP Davutoğlu’lu dönemi dahi arar duruma düşebilir. Bu durumda D planının da tutabilme şansı da bulunmamaktadır. Bence bu olay, AKP’de sonun başlangıcı olabilir. Hadi gözümüz aydın olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar