Muhtarın kıçı kalkınca

1989 yılında, Murat Karayalçın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olunca, İlçe Belediye Başkanları ile de anlaşarak, mahalle muhtarlarını topladı. Onlara, bundan böyle mahallelerinde yapılacak her türlü kentsel düzenleme girişimi için kendilerinin önceden bilgilendirileceklerini, katkılarının ve onaylarının alınacağını duyurdu.

Muhtarlar ASKİ-EGO gibi kuruluşların mahallelerinde yapacakları hizmet girişimlerini öğrendiler, öneride, katkıda bulundular, izlediler, sonlandırıldığına dair yazılı ''ibra'' verdiler. Yine mahallelerinde müteahhit eli ile yapılan girişimleri izlediler. Bu müteahhitlere hak edişleri muhtarların ''olur''u olmadan ödenmedi.

Böylece Muhtarlar, yerel yönetimlerin önemli bir parçası haline geldiler. Mahallelerinde saygınlıkları arttı. Yeniden seçilebilmek için yörelerinin ihtiyaçlarını daha sıkı izler oldular.
Yıllar geçti, devran değişti. Yasalar değiştirildi. Muhtarların-zaten olmayan yetkileri kuşa çevrildi. Şimdi gariban muhtarlar, yalnızca mahalle sakinlerine ''Oturma Belgesi'' verebilen, bir de seçimler sırasında  ''seçmen kartlarını'' dağıtan insanlar haline geldiler. Muhtarlar, yetkisiz ve etkisiz ''kamu görevlileri'' haline dönüştüler.

Ne zaman ki Tayyip Bey Cumhurbaşkanı oldu; Bir vesile olmazsa kamuoyu önüne vırt-zırt çıkamaz konuma ulaştı; Akıldaneleri muhtarları hatırladılar. Yeni Sarayın görkemli salonlarından biri, belirli aralıklarla muhtarları ağırlamaya başladı.

Muhtarlar illere göre davet ediliyor (yol paraları karşılanıyor) önce büyük salonda Tayyip Bey'in tüm muhaliflerine verip veriştirdiği nutkunu dinliyor, sonra, zeytinyağlı enginar, somon füme, Ali Paşa kebabı, bülbül yuvası ve milli içkimiz ayrandan oluşan menülü yemeklerini yiyor, Tayyip Beyle bir fotoğraf çektirip kentlerine dönüyorlar.

Cumhurbaşkanı Tayyip Bey, bazı kurumların görevlerini başka bazı kurum ve kişilere vermekte hiç bir sakınca görmüyor. Örneğin, bakkal, kasap, manav, dönerci, turşucu gibi esnafı ''Sizler yeri geldiğinde polis, jandarma gibi görev yapacaksınız'' diye görevlendirmişti. Sonra da muhtarlara ajanlık-muhbirlik görevi verdi. ''Mahallenizdekileri izleyeceksiniz, şüpheli gördüklerinizi güvenlik kuvvetlerine bildireceksiniz'' talimatını verdi.

Muhtarlarımız derslerini dinlediler. Muhaliflerin ne azgın suçlular olduğunu öğrendiler. Tayyip Bey'le çektirdikleri resim ile sanal âlemdeki biyografilerini süslediler.

Doğal olarak büyük bir bölümü bu seyahatten mutlu anılarla döndü ama kişilikleri büyük bir değişime uğramadı. Ama bir bölümünün -affedersiniz- ''kıçı kalktı''. Tayyip Bey'den kendilerine ''büyüklük virüsü'' sıçradı. Aynaya bakışları değişti. Vatandaşa bakışları, o virüsün etkisi ile Tayyip Bey'in sıkça konumlandığı ''sen kimsin bee'' katmanına zıpladı.

Bunun tipik bir örneği Kocaeli'nde görüldü. Tayyip Bey'in koltuğunun altında resmi olan bir mahalle muhtarı, deklarasyon yayınladı: ''Bundan böyle akşamları kızlar yalnız başına parklarda gezmeyecek; Gençler yüksek sesle argo konuşmayacak. Bunları görürsem onları eşşek sudan gelene kadar döveceğim'' diye yazdı. Nasıl bir ''kalkmış kıç sendromu'' değil mi?

Benim kızım da Kocaeli'nde yaşıyor. Kendisine bundan böyle ''her akşam en yakınındaki parka yalnız başına git'' talimatını verdim. Hadi bir kılına dokunulsun da göreyim, o eşşek mi yoksa o muhtar mı sudan daha önce geliyor.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar