Süleyman Karan

Süleyman Karan

Müptezel diplomasinin sıfırlanmış değerleri

Bir şeyi eleştirirken, hakkaniyetli olmayı geç de olsa öğreniyor insan... Dış politikayı yakından takip eden biri olarak, geçmişte, yani bundan 15 yıl öncesinde diyelim, Türk dış politikasının proaktif olmadığını, genelde hep reaktif bir çizgi izlediğini, Türkiye’nin jeostratejik, tarihi ve geçmişteki devlet geleneğinden yeterince faydalanmadığını ve konjonktürel gelişmelere ayak uyduramadığını düşünürdüm. Hâlâ da öyle düşünürüm ama o dönemde Türk diplomasisinin ‘monşerler’ diye eleştirip, biraz fazla yüklendiğim fikrindeyim artık... Onların başarılı olduğuna karar kılmam değil bunun sebebi, bugünkü Türk diplomasisinin müptezelliğin dibine düşmesi, hemen her adımlarının neredeyse bir düşman ülkenin ajanından daha fazla zarar verdiğini görmem bu ülkeye... Bir de bunun yanında, bu yeni kadro yüzünden bu ülkenin dünya nezdinde hepimizi rezil etmesi tabii ki... Bununla bitse iyi, dersiniz ki bir utanç yaşıyoruz, günü gelince tarihin çöplüğüne gider, hepimiz zaman içinde unuturuz. Ama bu öyle değil. Çünkü aynı zamanda, hem ülkemizde, hem bölgede yüzbinlerce insanın canına mal olacak, komplocu, maceraperest, akıldışı kararlar veren bir diplomasi bu? Her ne kadar neoOsmanlı gibi görünse de, bal gibi pan-İslamist bir vizyon. Ondan da beteri, insan merkezli olmayan zehirli bir ideolojiden beslenen, İhvan geleneği üzerine örülü, ‘güdük emperyal’ bir garabet... Bir ruh hastalığı gibi, paranoid şizofrenik bir algı bozukluğu üzerine kurulu...

Nasıl mı? Berbat bir korku masalının trajikomik öyküsüne şöyle bir değinelim. Her şey, yani bu paranoid şizofren algının her belirtisi, ‘Stratejik Derinlik’ denen, kalın mı kalın, kalın olduğu kadar şaşırtıcı derecede içi boş bir kitapta var!

Alice Harikalar Diyarında!

Tam bir ‘Alice Harikalar Diyarı’nda ile ‘Polyanna’nın bir karışımı... Şöyle ki, hâlâ Endonezya’dan Macaristan’a, Sibirya’dan Orta Afrika’ya, tüm halklar Osmanlı özlemiyle yanıp tutuşuyor. Bu Amerikan destekli (bunu tüm dünya biliyor, bir bunlar bilmiyor) İhvan uzantısı, Türkiye’de iktidara geldi diye sevinç göz yaşları sel olup ummana dökülüyor. Dünya algısı işte böyle şizofrenik bu az neo-Osmanlı soslu pan-İslamist yaklaşım tarzı, sadece Türkiye’yi değil, bölgeyi kan ve ateşe boğmak gibi bir belaya yol açıyor. Bunun ötesinde, diplomatik seviye hemzemin... Kadrolar felaketin ötesinde düşük profilde... Örnek verelim bir tane... Berlin Kültür Ataşeliği’ndeki bizim ülkemizi temsil eden adam, resepsiyonda bülbül gibi İngilizcesi ile konuklara hal hatır soruyor: Have are you? diyor bu münevver şahıs!.. Dikkat Kültür Ataşeliği bu!.. Ticaret Ataşeliği olsa, köyden getirdiği çuval çuval bulguru, alperen esnaf gibi kakalamaya çalışacak diplomatlara... Ataşelik değil, sirk mübarek!..

Think tank için önce akıl gerek!

AKP tarafından kurdurulan ve ne kadar işsiz güçsüz, sahadan bihaber, terör örgütleriyle kanka lümpen varsa onlar da think tank kuruluşlarında, işkembeden analiz sallıyor. Bu think tank’lerin en fazla para koparanın başındaki ‘startejist’ (bunlar kendilerine öyle diyor, ama herhangi bir AVM’nin güvenlik görevlisi dış politikadan daha iyi anlar), şimdiki başbakana, dışişleri bakanıyken, “Suriye işi üç ayda biter” diyen adam, şimdi TBMM Dişişleri Komisyonu Başkanı... Bu kanıya nasıl mı varmış?.. Söyleyelim, Suriye İhvanı’ndan üç beş paragöz ile konuşmuş öyle varmış. Saha analizi falan değil, sonradan ÖSO denen saçmalıkta ABD Doları cukkalayan dolandırıcıların sözüyle de, o zamanın başbaşkanı Emevi Camii’nde cuma namazı kılacağına inandırılmış.

Cehennemin dibi göründü

İşte bu ateşten coğrafyada, Türkiye’nin dış politikasını belirleyen, daha doğrusu her gün yeni bir şey uyduran heyet böyle bir heyet... ‘Sıfır sorun’dan ‘değerli yalnızlık’ denen ve dünyanın tüm kargalarını güldüren safsataya böyle geldik. Şimdi ise cehennemin kapılarından yine bu basiretsiz, yeteneksiz, vizyonsuz, maceraperest ve utanç verici kadroyla geçiyoruz.

Suudi Arabistan denen kabile krallığıyla birlikte, Ortadoğu’nun tek laik ve bir ölçüde demokratik ülkesi Türkiye, Suriye’ye kara operasyonu düzenlemek gibi, çok tehlikeli bir maceranın eşiğinde... Umalım ki, gerek Riyad ve gerek de Ankara’ya böyle bir yeşil ışık yakmasın ABD ve AB... İşte o zaman biter bu ülke! Görüyor musunuz, ne hallere geldik! Böyle muhteris, mezhepçi, maceraperest bir iktidarın tasallutu altında bir ülkede, tek çareyi emperyalistlerin izin vermemesinde arar olduk. Bu da tüm Türkiyeliler’in utancı olsun. Bu ayıp bize bir yüzyıl yeter! Bu öyle bir utanç ki, sadece bizim ülkemizi yerin dibine geçirmiyor, tüm bölgeyi kan ve ateşe boğuyor...

Emperyal enkaz

Dış politikada, dünyayı kavramak yerine ham hayaller peşinde koşan stratejiler, bir ülkeyi yok eder. En tehlikeli insan tipi, hayallerini gerçekle karıştıran, bu hayaller gerçek olsun diye teröristlerle bile işbirliği yapacak kadar gözünü karartmış insan tipidir. O kalın kitabı okuyun, eli kanlı Alice’in kabuslar diyarının ipuçları her sayfasında... Ve bunların yüzünden, Türkiye’ye, Sibirya’dan Sudan’a, Orta Avrupa’dan Endonezya’ya herkes bıyık altından gülerek bakıyor. Emperyal miras olmuş size emperyal bir enkaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar