Süleyman Karan

Süleyman Karan

Mussolini'nin düşkünü 'liberal' geçinir kış günü!

Human Rights Watch, 2015 yılı Türkiye İnsan Hakları Raporu’nu açıkladı. HRW Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb, önce işlemeyen bir yargı sisteminden dem vurdu, sonra tam lafı gediğine koydu: “Mahkemeler, devleti eleştirenleri yargılamak için var”.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü, küresel ekonominin ve siyasetin önemli gözlemci kuruluşlarından biri... Her yıl ‘Yolsuzluk Algı Endeksi’ni yayınlıyor. Bu raporda, ülkemiz, kabilelerin çatıştığı Libya ve yolsuzluk skandallarıyla çalkalanan Brezilya ile aynı kategoride yer aldı. Örgütün Türkiye temsilcisi Oya Özarslan, yolsuzlukların yargılanmadan üstünün örtüldüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğü üzerinde ciddi kısıtlamalar olduğunu ve bu kısıtlamaların gün geçtikçe daha da arttığını söyledi.

Özgürlük düşmanı harami

Dünyanın saygın uluslararası kuruluşlarından Freedom House’un ‘Dünyada Özgürlükler 2016’ raporu da zehir zemberek... Basın özgürlüğünden tutun her türlü keyfi ve özgürlük karşıtı uygulamanın Türkiye’de artış gösterdiğini ortaya koydu. Basına yönelik sindirme hareketinin yanında iş dünyasına yönelik ‘harami’ uygulamalara da (bunu böyle sıfatlandırmadılar ben öyle diyorum) dikkat çekti. Koza-İpek Holding’e el konulması, Türkiye’nin en büyük grubu Koç Holding’e vergi denetimi sopasının gösterilmesi, Bank Asya’ya el konulması ve daha neler neler... Tabii bu raporda İş Bankası’na göz diken ve hedef gösteren Yiğit Bulut’un saçmalamaları yer almıyor. O işin bonus’u!

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ziyaretinde sivil toplumdan ve basın özgürlüğünden dem vurması, dün John Kerry’nin yine ülke ismi vermeden ‘basın özgürlüğü’nün önemini vurgulaması da manidar. Biden’ın davalarla boğuşan muhalif gazetecileri özellikle davet etmesi de öyle...

Türkiye, tepetaklak gidiyor. İnsan hakları, özgürlükler, şeffaflık gibi yüzyıllardır süren mücadeleler sonucunda elde edilen insan haklarının en fazla tehdit altında olduğu ülkelerden biri haline geldi. Rezillik, seviyesizlik, saçmalıklar had safhada... AKP iktidarının temel tanımlarını artık bunlar oluşturuyor. Pek yakında anayasa ve başkanlık tartışmalarıyla birlikte, kavramsal düşüklükler silsilesine de tanık olacağız. Tüm dünyaya maskara oluyoruz, bu utanç zirve yapacak.

Bunlar liberal ise, salatalık da meyve!

Bu panoramayı ortaya koyduktan sonra, çok daha rezil, seviyesiz, hatta tanımı net yapalım ‘soytarı’ Türkiyeli sözde liberal çanak yalayıcı kanaat önderlerine gelelim. Çanaklarında ‘Liberal’ yazmasına bakmayın, bu tarihin gördüğü en pespaye ‘organik aydın’ tiplemesi, bildiğiniz süzme faşist, ama illa ki boyunlarında ‘liberal’ künyesi taşımakta ısrarcı.

Bunlardan en bayağısı, Sabah’taki kapkara köşesinde, nasıl liberal bir şey olduğuru anlatıyor geçen gün. Demans olduğundan, geçmişte Adam Smith ya da John Stuart Mill okumuş olsa da, artık mantarlaşmış beyninde bir izi yok, zırvalıyor. Sözü getirip, yandaş medyanın kanallara RTÜK tarafından seçim öncesi işledikleri suçlardan ötürü verilen cezalara getirip, ‘özgür basın’a karşı baskıdan söz edecek kadar yüzsüz bu şey, havuza pompalanan paralardan, gazetecilere istenen cezalardan hiç söz etmiyor. Zira kendisinin de itiraf ettiği gibi, onun gazeteci tanımı; ‘sahibinin sesi’ ve ‘yaladığı çanağa pislemez’ tarzı bir şey... Bunu çok ciddiye almıyoruz, zira cezai ehliyeti yok. Sadece yandaş gazeteci cinslerinden birini tanıtalım diye lafı geçirdim.

Kaşarlanmış siviller


Genç Siviller denen, bundan 10 yıl öncesinde ABD’de öğretilen eylemleri maymun gibi tekrarlayan, ellerine verilen metinleri papağan gibi okuyanlar da bugünün ‘çanaklarında ve künyeleri’nde liberal yazan kanaat önderleri oldu. Hatta yandaş medyanın ‘amiral gemisi’nde (bu da her demekse işte) sığ, vıcık vıcık köşeleri bile var!

Hani bunların yazdıklarını Smith ya da Mill duysa, mezarından çıkar, her ne gerekirse yapar! Faşistliğin dibine vurmuş, saray soytarılığında birinciliğe oynayan bu kaşarlanmış Genç Siviller, ileride bir case study olarak ahlak ve psikoloji derslerinde okutulacak. Her muhalefeti ‘dış mihrak ve komploya bağlayan’, ne idüğü belirsiz kabile reisliğinden bile geri bir başkanlık sistemini ‘demokrasi ve özgürlük’ diye kakalamaya çalışan, ülkedeki iç savaşa ‘Ruanda’daki Hutu ırkçısından bile daha faşistçe yaklaşan’ bu şeyler, aynı zamanda liberalizmle Sünni şovenizmini bir araya getirebilecek kadar şizofrenik ve histerik olabiliyor.

Bari Mussolini kadar seviyeli ol!

İtalya’nın soytarı diktatörü Benito Mussolini işte bunlar gibi bir amorftu. Gençliğinde sosyalist olup, ardından lümpen faşist kesilen bu insan müsveddesi, ülkesini rezil etmekle kalmamış, bir de binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Sonuçta o meymenetsiz yüzü, ters asılıp yere bakarken, İtalyanlar suratına tükürüyordu.

Mussolini, seviyesiz, ahlaksız, bilgisiz, lümpen bir gazateciydi. Kendini insan bile sanıyordu! O bile boynuna ‘liberal’ yazan bir künye takmaya tenezzül etmedi. Basit bir faşist gibi yaşadı ve şimdi tarihin lağımında... Bari Mussolini kadar olabilseler! Seviye bu noktada olunca, talepler de tabii bayağı düşük profilde oluyor!








Önceki ve Sonraki Yazılar