Narsist devlet ve hukuk

Narsist Devlet ve Hukuk
Türkiye'de 140 yıldan beri beş farklı anayasa altında şekillenen bir siyaset geleneği var.
1876'da 30 yıl askıda kaldıktan sonra 1908'de tekrar yürürlüğe giren Kanuni Esasi 1924'e kadar geçerli kaldı (1921-1924 arasında iki anayasa birden vardı).
37 yıl sonra yapılan 1961 Anayasası 19 yıl yürürlükte kaldı.
Şimdi yine bir cinnet dönemini yaşıyoruz.
Temel haklar ve özgürlükler, özellikle ifade özgürlüğü yine bir "iç düşman" varlığı ve tehdidiyle kısıtlanıyor, çiğneniyor.
Geçmişe bir bakın; 31 Mart, Şeyh Sait, Dersim, 28 Nisan, 9 Mart ve 12 Mart, iç savaşa doğru evrilen 1977-80 çatışmaları, 1990'lar...
Devlete bakılırsa bu topraklar iç düşman ve kalkışmadan başka bir şey üretmiyor.
Bu gerekçelerle içeride sıkılan kurşun,  I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı da dahil olmak üzere dışarıda sıkılandan daha fazla...
Sadece 1982 Anayasası'na, onun getirdiği anayasal düzene, hukuk düzenine bakın (Hakkını yemeyelim, 1982 Anayasası'nın aslında 1961 Anayasası’na dayanan hukuk düzeninin kağıda geçirilmesinden ibaret olduğu da söylenir).
17 yaşında asılan gençler, korunup gizlenen katliam sanıkları, üniversitelerden hastanelere, sendikalardan gazetelere kadara nefes almasına izin verilmeyen bir toplum...
Bu hastalıklı anlayışın ürünü Yüksek Öğretim Kurulu, HSYK, Asgari Ücret Tespit Komisyonu  gibi işçilere, hakimlere, üniversite öğrencilerine,  akademisyenlere, gazetecilere, doktorlara ya da her kim biraraya gelecekse ona kök söktürmeye, hayatı zindan etmeye yeminli yapılar...
Ve geldiğimiz nokta...
Zaten kağıt üzerindeki temel hakların, ifade özgürlüğünün bir kez daha çiğnenmesi, rafa kaldırılması ya da yok sayılması...
Peki her defasında çiğneyeceksek neden illa anayasa yapıyoruz?
Yasalar ve hukuk düzeni sadece kendisine hayran narsist bir devletin koyduğu ve canı istediğinde uyacağı, canı istemediğinde uymayacağı kurallar mıdır?
Bütün bunlar toplumun aslında benimsemediği, katılmadığı, bir uzlaşmaya varılmadan tepeden, silah zoruyla yapılan hukukun bir sonucu olabilir mi?
Halk yüzde 92 oyla onayladığı anayasayı ve hukuk düzenini benimsemiyor olabilir mi?
Peki Batı demokrasilerinin özellikle Akdenizli olanların farkı ne?
Örneğin Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan...
İfade özgürlüğünün, kişi haklarının kutsal sayıldığı bu ülkelerin ortak noktası, bu hakların karşılığında ağır bedeller ödenmesi...
İspanya'da Guernica'ya kan veren Nazi bombardımanıyla sona eren üç yıllık iç savaş...
Fransa'da Nazi işgaline karşı dört yıl süren koyu Hristiyanlarla anarşistlerin, komünistlerin yan yana savaştığı  Direniş (La Resistance)…
İtalya'da Ciao Bella'ya ilham veren, acımasızca öldürülen Partizanlar...
Yunanistan'da önce İtalyan faşistlerine sonra Nazilere kök söktüren anarşistler, sosyalistler...
Pek fazla bilinmez; Kontrgerilla NATO'nun kuruluşundan çok daha önce Yunanistan'da, direnişçilere karşı keşfedildi. Kontrgerilla'nın çekirdeği olan Kraliyet Hava Tugayları sadece Naziler değil, komünizme karşı o günlerde Nazi Almanyası ile savaşan İngilizler tarafından da desteklenmişti...
Bedeli kanla ödenen özgürlükler ve bedel ödeyen herkesin uzlaşmasına dayanan bir anayasa ve hukuk düzeni...
Siviller tarafından başlatılan, askerler tarafından sürdürülen direnişin vardığı Kurtuluş Savaşı'nda böyle bir bedel ödenmedi mi?
Halk, bedelini kanla ödediği anayasaların, anayasalarla gelen hakların çiğnenmesine neden engel olamadı?
Geçmişin soruları bugünün hukukuna ait yanıtları da taşıyor.
Hemen her dönemde adil olmayan bir gelir bölüşümüne, servet birikimine dayalı bu düzenin teminatı olarak devlet, iç düşmana ihtiyaç duyuyor.
İç düşmanı gösterip, temel hakları ve özgürlükleri temsil eden kim varsa; gazetecileri, aydınları, akademisyenleri, işçileri ezip geçmeye çalışıyor.
Kuralı tek başına koymak, düzeni olduğu gibi sürdürmek istiyor...
Altıncı anayasayı bu koşullarda yapıyoruz.
Demokratikleşme kısmetse yedincisinde belki...

Önceki ve Sonraki Yazılar