Ne kadar özgürüz?

Bir dönemin en kudretli paşası Kenan Evren’in ölümü ile birlikte askeri darbenin ülkeye verdiği tahribatlar yeniden konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı. Türkiye’de bir şeyin gündeme gelmesi için ya birisinin ölmesi ya da başımıza bir iş gelmesi gerekiyor. Toplum olarak ya gerçekten balık hafızalıyız ya da olan bitenleri sorgulamak ve tartışmak işimize gelmiyor! 12 Eylül askeri darbesi ile bu ülkede yüzlerce insan öldürüldü ve bir o kadarı da işkencelerden geçirildi ve üstüne üstelik “darbe kültürü” ve “darbe ürünü” birçok kurum hala ayakta duruyor.

***

Türkiye’de temel sorunların başında demokrasinin ve özgürlüklerin çağın çok gerisinde kalması yatıyor. Bugünkü anayasa ile demokrasinin ve özgürlüklerin önünü açmak mümkün değil. Hukuk ve adalet sistemi iyi işlemeyince ne yabancı sermaye Türkiye’ye yatırım yapmak istiyor ne de ülkenin lokomotifi kurumlar yeterince verimli olabiliyor. Türkiye’de özellikle askeri darbelerden sonra oluşan “korku kültürü” kendisini her alanda hissettiriyor. Böyle olunca başta temel hak ve özgürlükler olmak üzere, ekonomide ve eğitimde istenilen düzeye bir türlü ulaşılamıyor.
İşte bu “korku kültürü” eğitimde de kendisini hissettiriyor. Öğretmen özgür değil. Veli özgür değil. Eğitim sisteminde eleştirel düşünceden bahsetmek mümkün değil... Hiyerarşik katı kurallı bir sistem içerisinde şamar oğlanına dönmüş öğretmenlerimiz yeterince verimli olabiliyor mu? Eğitim müfredatı yeterince esnek mi? Maalesef hayır hayır hayır...

***

Zaman ilerledikçe bilim, teknoloji hızla gelişiyor. Akıllı eğitim uygulamaları, iPad’ler, dijital tahtalar, 3D sistemi ile artık “dijital bireyler” yetişmeye başladı. Bunu da eğitim sistemine entegre etmeyi başaramadığımız gibi “nitelikli öğretmenler” de yetiştirmeyi başaramadık. ABD Silicon Valley’de ortaya çıkan internet, dünyayı temelden değiştirdi. Teknolojik gelişmeler eğitim sistemlerini değiştirdi ve öğretmene, öğrenciye farklı misyonlar yükledi. Teknoloji ile birlikte birey daha da ön plana çıktı. Farklı kültürlerin ve kuşakların buluşması daha da kolaylaştı. Böyle olunca bireyi öne çıkaran özgürlükçü okullar, üniversiteler ortaya çıkmaya başladı. Ama biz hala internet öncesi çağda olduğumuz için değişen dünyayı yeterince algılayamıyoruz.
Kısacası eğitim sistemimiz, öğrencileri hayata hazırlamaktan ve özgür birey yetiştirmekten çok uzak. Dört duvar arasına sıkıştırılmış bir kuşak yaşamdan kopuk ve dünyada olup bitenden çok uzak... Eğitimcilere birer “lider” olarak değil, sistemi devam ettirmeye çalışan “görevliler” olarak bakılıyor. Okullarımız, üniversitelerimiz ve yeni nesil öğrencilerimiz ise bu acımasız çark içerisinde bir sağa bir sola savrulup duruyorlar. İşte bu nedenlerle eğitimi biraz da özgürlükler perspektifinde ele almak gerekmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar