Ne yapmalı? -1-

2000’li yıllarla beraber Türkiye sosyalist solunda özgün ve esaslı bir yarılma yaşandı. Aslında dünya solunda ‘sınıftan ve devrimden kopuş’ olarak kendini gösteren bir eğilim, Türkiye’de özgün bir karakter kazanmış, geniş bir ideolojik alan bulmuştu.

Sol söylemi sadece bir ‘sos’ olarak kullanan ve aslında tipik liberal özellikler taşıyan bu yeni eğilim, utanç verici bir biçimde iktidar yanaşması haline geldi.

AKP iktidarından ‘demokrasi’ beklentisi yayan, bu beklentinin orta yerine Kürt meselesini ve barışı oturtan ‘sol’ liberalizm, ‘Kemalist’ diye tarif ettiği geleneksel devlet yapısının karşısına, tüm ‘öteki’lerin ittifakı fikrini çıkarıyordu: Kürtler, Müslümanlar, Aleviler, envaı çeşit ezilen kimlik ve elbette solcular, muhayyel bir ‘demokratikleşme’ sürecini hep beraber yaşayabilirdi!

Emekçiler, yoksullar ve işçi sınıfının talepleri, diğer ‘kimlik’lerin yanına iliştirilmiş eğreti ayrıntılar olarak duruyordu...

***

‘Sol’ liberalizm, karşısına olmayan bir düşman koymuştu: ‘Kemalizm’...

Halbuki, bir ‘misakı milli’ tarifi, bir Türk milleti yaratma ve ‘milli bağımsızlık’ doktrini olarak Kemalizm çoktan tarih olmuştu: Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesiyle birlikte başlayan ve NATO’ya katılmasıyla resmiyet kazanan yarı-sömürge statüsü zaman içinde derinleşti.

Türk devleti emperyalizmin Ortadoğu’daki emir eri haline geldi.

‘Kemalizm’ ise içi boş bir kabuğa, solu darbelerle ezmenin doktrinine dönüştürüldü.

‘Sol’ liberalizm işte bu içi boş kabuğa saldırıyor, emperyalizmi görünmez kılarak bütün meseleyi aslında devletin çürümüş yapısına indirgiyordu.

Bu yapıya karşı tüm ‘ezilen kimlikler’ birlik olursa Türkiye demokratikleşecekti!

Devletin bir NATO devleti olduğu gerçeği hokus-pokusla yok ediliyordu...

***

Emperyalizm buhar olup uçtu! Bütün kötülüklerin sebebi ‘Kemalist devlet’ti!

Müslüman iktidar, onu besleyen tarikatlar, cemaatler, dinci örgütlenmeler –iktidar olmalarına rağmen- aslında mazlumdu.

‘Mazlumların ittifakı’ fikri yayıldı. AKP ile Kürt hareketini ve solu buluşturma projesi bu fikir üzerine bina edildi.

(Kendisine sosyalist diyen solun bir kısmı ise bu süreçte eski çürümüş devlet mekanizmasına eklemlendi. Sermaye devletinin farklı kanatları arasında taraf tutmak solun eski bir hastalığıdır.)

Hiç kuşku yok ki, ‘sol’ liberallerin fikri çerçevesi ABD ve müttefiki Avrupa tarafından desteklendi, hatta bizzat şekillendirildi. Fonlandı.

‘Milli bağımsızlık’ ve ‘karşılıklı menfaat’ doktrinleri artık Batı emperyalizmi tarafından kullanışsız bulunuyordu zira.

Ortada özelleştirilecek koskoca bir ülke dururken, bu doktriner lafların bir manası yoktu!

‘Avrasya ittifakı’
gibi fantezileri diline dolamış ütopik ‘ulusalcı’lar, ordu başta olmak üzere devlet bürokrasisinden tasfiye edilmeliydi.

Ergenekon operasyonu tam olarak bu sebeple tezgahlandı...

***

Ortadoğu’nun en geç milli uyanışını temsil eden Kürt hareketi, esir edilmiş Abdullah Öcalan üzerinden bu genel harekata ‘çözüm’ demagojisiyle bağlandı.

Neticede eski çürümüş devlet mekanizmasının ortadan kalkması Kürtlerin ulusal talepleri için bir alan açabilirdi. Kürt hareketi bu fırsatı değerlendirmek istedi.

Ne var ki, ortada gizli gündemler vardı...

Emperyalizm bir yandan Türkiye’yi iktisadi olarak yağmalamak, öte yandan Kürt hareketini Barzanileştirmek ve Ortadoğu planlarının bir parçası haline getirmek istiyordu.

AKP’de vücut bulan siyasal İslam ise gerçek iktidarın peşindeydi.

İktidarın merkezindeki hırsızlık da adi hırsızlığı aşan bir iktisadi güç biriktirme çabasıydı. Bunu anlamak önemlidir...

***

Sosyalist aklına mukayyet olmaya çalışan küçük bir kesim AKP’den ‘demokrasi’ ya da ‘çözüm’ çıkmayacağını, diğer taraftan çürüyen geleneksel devlet kadrolarıyla ‘ulusalcı’ bir ittifakın saçmalığını vurguladı durdu.

Alacakaranlık kuşağında cebelleşen, gerçek bir güce yaslanamayan sosyalist siyaset hazin bir sıkışmışlık yaşıyordu.

Aynı anda liberaller tarafından ‘ulusalcı’, ulusalcılar tarafından ‘liberal’ diye yaftalanıp duruyor, reel siyaset içinde kıpırdayamıyordu...

Haziran’a kadar...

(Devam edecek...)

Önceki ve Sonraki Yazılar