Neden eğitimci bakan olmaz?

92 yıllık Cumhuriyet tarihinin en renkli Meclisi’nde milletvekilleri yeminlerini ederken diğer taraftan da koalisyon senaryoları tartışılmaya devam ediyor.

Meclis başkanı seçiminden sonra, muhtemelen yeni koalisyon hükümeti de kurulmuş olacak. Hangi partinin kiminle koalisyon kuracağını hep birlikte bekleyip göreceğiz.

Kurulacak hükümetin yanı sıra bakanlıkların dağılımı da bir o kadar önemli. Bakanlıklar için hem koalisyon ortağı siyasi partilerin kıran kırana savaşı olacak hem de o bakanlık koltuklarına oturmak isteyenler arasında bir rekabet yaşanacak.

Yeni kurulacak koalisyon hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı hangi partide olacak bilemiyorum. Ancak bildiğim şey olası koalisyon hükümetinde, MEB AKP’de kalsa bile hâlihazırdaki iletişimci bakan Profesör Nabi Avcı’nın görevine devam etmesi zor gözüküyor.

***

Birçok eğitimci, öğrenci ve veli gibi ben de Milli Eğitim Bakanı’nın kim olacağını merak ediyorum. Eğitimde son yıllarda yaşananlar ortada dururken, umudum bu defa eğitimi bilen ve daha önemlisi eğitim kökenli birisinin eğitimin direksiyonuna geçmesi.

Cumhuriyet tarihi boyunca bugüne kadar Sağlık Bakanları tıp doktoru, Adalet Bakanları hukukçu, Maliye Bakanları işletme, iktisat, maliye kökenli olduysa Milli Eğitimi de bir o kadar eğitimden uzak kişiler yönetti.

Milli Eğitimin tarihine şöyle bir bakarsanız, bu tabloyu daha da net görmüş olursunuz. 1920 yılında Türkiye’nin ilk Maarif Vekili (Eğitim Bakanı) olan tıp doktoru Rıza Nur’dan günümüze kadar tam 68 Milli Eğitim Bakanı gelip geçmiş.

Günümüze kadar Milli Eğitimi yönetenlerin mesleklerine bakınca az sayıda eğitimcinin yanı sıra tıp doktoru, mülkiye mezunu, hukukçu, asker, iktisatçı, büyükelçi, akademisyen, mühendis, ziraatçı ve iletişimciye kadar birçok meslek grubundan kişi bakanlık koltuğuna oturmuş. Bakanlık koltuğuna oturan mesleklerin başında ise yaklaşık 20 kişi ile hukukçular yer alıyor.

Eğitimi başka bir meslekten birisi yönetemez mi? Ancak idare etmeye çalışır ama yönetemez. Eğitim içinden gelmeyen ve sorunlara vakıf olmayan birinin, devasa büyüklükteki ve birçok sorunu olan bakanlığı sağlıklı yönetmesini beklemek hayalcilik olur. Böyle söyleyince bazı kişiler; ‘ Efendim bakan eğitimci olmayabilir ama ekibi, bürokratları eğitimci olur’ diyorlar. Hayır kardeşim olmaz. Bunun örneklerini geçmişte gördük ve yaşadık.

***

Hatırlarsanız İşletme Fakültesi Mezunu Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer; ''Eğitimi eğitimciler yönetemez!'' demişti. Ancak göreve gelir gelmez 4+4+4 eğitim garabetinin fikir babası olarak İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği'ni değiştirdi.

Bugün eğitimde yaşananların en büyük vebali Dinçer ve ekibindedir.

Dinçer’in eğitimci olmaması bir yana bir de MEB bünyesindeki birçok eğitim kökenli bürokratı görevinden alarak yerlerine iktisatçı, maliyeci, mülkiye mezunu kişileri ataması en büyük hata olmuştu.

Tabii eğitimde yaşanan sorunların sebebini sadece Ömer Dinçer’e mal etmek de yanlış. Özellikle son yirmi yılda eğitimle yakından uzaktan ilgisi olmayan ve bakanlık yapan kişilerin, işlerin bu noktaya gelmesinde kabahatleri çok büyük.

Hukukçu bakanlardan Metin Bostancıoğlu, Erkan Mumcu, Nimet Baş ile iletişim profesörü Nabi Avcı’nın da eğitimin bu hale gelmesinde payları büyük.

Hüseyin Çelik’i de unutmamak gerekir. Çelik, Edebiyat Fakültesi mezunu bir akademisyen olmasına rağmen onun da eğitimin bu duruma gelmesinde kabahati çoktur.

Son sözüm odur ki; daha sınavları bile doğru dürüst yapamayan Milli Eğitim Bakanlığı’nın, birikmiş bu kadar sorunu varken eğitimin içinden gelmeyen ve eğitimi bilmeyen birisinin bakanlık koltuğuna tekrar oturması büyük bir hata ve talihsizlik olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar