Neoliberalizmin etkisinde genel seçimler!

“Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” diye sorulduğunda herhalde birçok kişinin üzerinde uzlaşacağı konu işsizlik olacaktır. 2015 Türkiye geneli 15 yaş ve üzerinde işsizlik rakamları Ocak ayı itibariyle geçen yılın aynı dönemine göre 454 bin kişi artarak, 3 milyon 259 bin kişi oldu. Bu rakamları devlet resmi kurumu Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıkladı. İşsizlik verilerine bakınca işsizlik oranı 1 puan artış göstererek yüzde 11,3 seviyelerinde gözüküyor. Yine TÜİK verilerine göre gençler arasında işsizlik oranları yüzde 20’leri, 25 yaş altı genç üniversite mezunlarında ise yüzde 30’ları aştı. Çok ilginç bir detay da 1 milyon 600 bin üniversite mezunu da iş bulmadığı için artık iş aramaktan vazgeçmiş atıl durumda bekliyor. Özellikle genç işsizliğindeki artış bir ülke için işlerin iyi gitmediğini gösterir. Ancak işsizlik demek üretimin durması, ihracatın ve dolayısıyla istihdamın azalması demektir. Türkiye’nin son üç yılında büyüme rakamlarındaki gerilemesi, işsizliğin ve krizin her geçen gün derinleşmesine neden oluyor. Bu konulara daha önce epeyce değindiğim için çok fazla detaya inmek istemiyorum.

***

1980’li yıllardan sonra Özal’la birlikte neoliberalizmin etkisinde kalan Türkiye, kentleşmeye doğru giderken aslında bir taraftan da üretim toplumu olmaktan hızla uzaklaşmış, tüketim toplumu haline gelmiştir. Ve bu durum günümüze kadar süregelmiştir. Neoliberal ekonomik anlayışın iki prensibi, “kuralsızlaştırma” ve “özelleştirmedir”. Ve daha önemlisi sistemin kendisini devam ettirebilmesi için insanları kendisine bağımlı kılmasıdır. Bugünkü Türkiye koşullarında, kredi kartı, banka kredisi kullanmadan yaşamını idame ettiren kaç kişi var? Ya da kaç çiftçi, esnaf, sanayici bu ekonomik gidişattan memnun?
Kısacası Türkiye’de son yıllarda gelişigüzel özelleştirme ve yanlış ekonomik politikalar nedeniyle kaynaklar tükenme noktasına gelmiş, işsizlik ve yoksulluk giderek artmıştır.

***

Neoliberal ekonomiye ve dolayısıyla tüketime dayalı olan Yunanistan ekonomisi ile halk yaşadığı ekonomik krizin ardından sol söylemlerle, üretime dayalı pozitif bir politika geliştiren Aleksis Çipras liderliğindeki radikal sol parti Syriza’yı iktidara taşımıştı.
CHP, Syriza’da olduğu gibi özellikle 2015 seçim bildirgesinde yer alan, ekonomik gidişattan memnun olmayan, neoliberal politikalardan bıkmış usanmış seçmene yaptığı “üretime” ve “bilgi toplumuna” dönük vaatleri halkta karşılık bulmuşa benziyor. Konuştuğum CHP’li vekil adayları, uzun bir zamandan sonra vatandaşa rahatlıkla projelerini anlatabildiklerini ve olumlu tepkiler aldıklarını belirtiyorlar. Tabii bu ne kadar oya döner, onu 7 Haziran akşamı görmüş olacağız.
Sonuç olarak, seçime sayılı günler kala eğer CHP, başkanlık sistemi odaklı ve diğer polemiklere girmeden seçim bildirgesinde vaat ettiği ekonomik ve sosyal politikalarını kampanya süreci boyunca halka iyi anlatarak tamamlayabilirse yüzde 30 bandının üzerinde bir oy alması hiç de sürpriz olmayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar