Bakanlar ve bakamayanlar

    Cuma günü programı okunan hükumet, dün güvenoyu alarak resmen göreve başlamış oldu. Bu hükümet; Cumhuriyet tarihimizin 65. hükümeti, Binali Yıldırım ise 38. Başbakanı olarak Cumhuriyet tarihindeki yerini almış oldu. 93 yıllık Cumhuriyet döneminde kurulan bu 65 hükümetin 18'i, CHP'nin tek partili döneminde kurulmuş, 47'si ise çok partili döneme geçişimizden sonra kurulmuştur. Tek partili dönemde kurulan 18 hükümetin 7'sinde Başbakanlık görevini İsmet İnönü üslenmiş olmasına rağmen geri kalan 11 hükümetin neredeyse tamamında, daha sonra Demokrat Parti kadrolarında yer alan kişiler Başbakanlık görevini üstlenmişlerdir.    Çok partili döneme geçişimizden sonra kurulan 47 hükümette ise 3 kez İsmet İnönü, 5 kez Bülent Ecevit Başbakanlık görevini üstlenmiş ki, bunun dışındaki 39 hükümetin tamamında sağ tandanslı partilerin genel başkanları veya o çizgiden gelen kişiler Başbakanlık görevinde bulunmuşlardır.    Hadi AKP'lilerin itiraz edebileceği 2 dönemlik Cemal Gürsel hükümetini de ayıracak olur isek, 37 hükümetin tamamında aynı ideolojinin temsilcileri Başbakanlık görevinde bulunmuşlardır. Bu dönem içerisinde; Süleyman Demirel 7, Adnan Menderes, 5, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu 3, Turgut Özal ise 2 kez Başbakanlık görevini üstlenmişlerdir.     İsmet İnönü'nün, çok partili döneme geçişimizden sonraki, 3 dönemlik Başbakanlık süresinin toplamı 3 yıl 3 ay, Bülent Ecevit'in 5 dönemlik Başbakanlık süresi ise, 6 yıl, 3 ay, 19 günlük bir süreyi kapsamaktadır. 1950'den günümüze kadarki 66 yıllık dönemin 9 yılında İsmet paşa ve Bülent Ecevit Başbakanlık görevini üstlenmiş olmasına karşın, 57 yıllık dönemin tamamında aynı çizgiyi takip eden ve tüm ideolojisini ''CHP karşıtlığına'' oturtan siyasi partilerin temsilcileri ülke yönetiminde bulunmuşlar ve bu kadar uzun bir süre yönetimde olmalarına karşın, ülkemizdeki tüm olumsuzlukların müsebbibi olarak da her dönem yine CHP'yi suçlayarak yönetim erkini ellerinde tutabilmişlerdir.      Bu açıdan baktığımızda, ülke siyasetinde; akılla, mantıkla izah edilemeyecek bir terslik olduğu açıkça görülmektedir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, CHP'nin tek parti döneminde, 27 yıllık bir zaman diliminde, yakılmış, yıkılmış yerle bir edilmiş Anadolu coğrafyasını bizlere yurt edindiren ve ülkemizin; dünyanın sayılı devletleri arasında yer almasını sağlayan Cumhuriyet Halk Partisi'nin hala suçlanır olması ve 57 yıldır bu ülkeyi kesintisiz olarak yöneten sağ partilerin, ülkemizde yaşanan bunca olumsuzluklardan dolayı yıpranmamış olması, ya bizim gibilerin ülkemize bakış penceresinin yanlış olduğu ya da CHP kadrolarının yetersiz oluşuyla izah edilebilir.     Nedeni ne olursa olsun, gerçek şu ki, ülke yönetimine 57 yıldır sağcılar bakıyor, Solcular ve Sosyal Demokratlar ise kenarından bakıyor. Hâlbuki ülkemizde yaşanan bunca sorun ve sıkıntının tek çözümü ve ülke insanımızın ''insanca yaşamasının'' tek yolu sosyal demokrat politikaların uygulanmasıyla mümkün olabilir ama nedense ''muhterem halkımız'' sosyal demokratlara bu imkânı vermemektedir.     Binali Yıldırım Bey’in kabinesine baktığımız zaman, ülke yönetimine kimlerin bakacağını tahlil ettiğimizde: listenin sevindirici yanı da üzücü yanları da var. Ensar Vakfı’nda yaşanan o insanlık dışı olayı örtbas etmeye kalkışan Sema Ramazanoğlu'nun liste dışı kalmış olması, büyük şefin ''gözüne girmek'' için kendisini yerden yere vuran ve bu yaşına kadar bıyık bırakmamış olmasına rağmen büyük şefin talimatıyla bırakan Yalçın Akdoğan ve başkanlık sisteminin yılmaz savunucusu Burhan Kuzu'nun kabinede yer almamış olması sevindirici bir durumdur.    Üzücü olan yanı ise, daha önceki kabinede iki kadın bakan var iken bu kabinede sadece bir kadın bakanın bulunmasıdır. Ama umarım kabinenin tek kadın bakanı, selefi Ramazanoğlu'nun düştüğü hatalara düşmez, kendi bakanlığını ilgilendiren konularla ilgili olarak ''kadın'' ve ülkemiz için kutsal olarak kabul edilen ''aile'' kurumuna samimi olarak hassasiyet gösterir.

Önceki ve Sonraki Yazılar