
Avrupa Türkiye'den memnun
Son Balyoz davasının sonuçlarını değerlendiren Avrupa Birliği’ne yakın diplomat ve gazeteciler, sonuçların yıllardır öne sürülen AB savlarını doğrular nitelikte olduğunun altını çizdiler.
Türkiye’nin farklı bir kültürün üyesi olduğunu, demokrasiden hızla uzaklaşma eğilimini ileri sürerek, AB’ye üyeliğini geciktirme eğiliminde olan Avrupalılar, Türkiye’de de AB vizyonunun artık iyiden iyiye yok olmaya başladığını söylüyorlar ve “Türkiye kendi iç sorunlarını çözemiyor ki, AB ile uyum içinde olmak için uğraşabilsin” diyorlar.
Bundan bir süre önce “Özel Yetkili Mahkemeleri” kaldıran ama devam eden davaların sürmesine karar veren hükümet, öte yandan kendi “bölgesel özel yetkili mahkemelerini” kurdurmuştu. Bu oluşumun altında yatan gerçek hükümet ile cemaat arasındaki çekişmeden başka bir şey değildi. Hükümet süren davaları cemaate bırakmış ama bundan sonrası için de izin vermeyeceğini, yeni bölgesel mahkemeler ile belirtmişti. Balyoz davasının sonuçlarına hükümet kanadından gelen eleştiriler bunun tipik bir göstergesini oluşturdu.
Türkiye’de hukukun ve yargının iyiden iyiye siyasallaştığının belgesi olan bu oluşum, AB üyesi ülkeleri haklı çıkartıyor ve Türkiye’de bağımsız bir hukuk sisteminin olması gerektiği gerçeğine gölge düşürüyor. Böylelikle yıllardır, “Türkiye bu işi beceremez” diyen AB lileri haklı çıkmış oluyor.
Bu da yetmiyormuş gibi, Türkiye’nin Suriye politikası da AB normalarının dışında seyrediyor. Hayalperest Dışişleri Bakanı, Türkiye henüz Kürt meselesini çözememişken, Suriye’nin iç işlerine burnunu sokuyor ve onlara demokrasi dersi vermeye kalkışıyor. ABD’nin itiştirmesi ile kendisini bölgesel lider ilan eden Recep Tayyip bey, sağa sola savrulan itiraz ve küfürleri ile prim yapmayı denerken, ülkede ölümler durmuyor. Başbakan yardımcısı çıkıp “gerekirse herkes ile görüşülür” dedikten kısa süre sonra Tunceli’de patlayan bombalar 7 kişinin daha ölümüne neden olurken, ardından av başlatılıyor. Bütün bu olaylar Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde oluyor, yani Türkiye fiilen bir iç savaş yaşamakta.
Avrupa Birliği, hem kendi içinde didişen hem de komşuları ile sıfır sorun politikasını ilan edip, hepsi ile sorunlu hale düşen bir ülkeyi aralarında istemedikleri gibi, kendinden menkul “bölgesel liderler” ile de çalışmak istemiyor. Hele hele sürekli ABD’nin koşumunda olan, ABD’nin ihale ettiği her sıkıntıyı sorgusuz sualsiz kabul edenlerle hiç çalışmak istemiyor. AB nin kuruluşunda ABD karşısında yeni bir bölgesel güç olmak da var çünkü.
Avrupa Birliği Türkiye’nin genç nüfusuna ihtiyaç duyuyor duymasına, içinde yaşamakta oldukları ekonomik sorunlardan da, bu nüfusa gereksinmeleri olduğunu daha iyi anlıyorlar ancak Türkiye’nin parlak gibi görülen ekonomisinin aslında “balon” olduğunun da farkındalar. Türkiye’ye girmiş bulunan Arap sermayesinin ani bir geri çekilmesi sonucunda ülkenin başına gelecekleri AB üstlenmek istemiyor.
Bir süredir “beklemede” olan Avrupa Birliği, Türkiye’deki son gelişmelere baktıktan sonra artık “vazgeçme” dönemine giriyor, çünkü İslamcı partilerin AKP’ye biat etmeleri ve seçim sürecinde söylemiş olduklarını unutmuş görülmeleri, AB’nin çok alışık olduğu bir “siyasi etik” biçimini de yansıtmıyor.
Elbette Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sosyalist Enternasyonel’deki başarısı göz ardı edilmiyor ama Kılıçdaroğlu’nun hiç danışmansız çalışıyor olması, her şeyi kendisi halletmek çabası içinde olması da Avrupalı siyasetçiler tarafından yadırganıyor, çünkü onun bu tavrı, zaman zaman gereksiz çıkışlarına neden olurken, parti içinde de gerilimlere yol açıyor.
Avrupa Birliği vizyonunu kaybeden Türkiye’nin, önümüzdeki yıllarda düşeceği durumu düşünmek bile istemiyorum.